Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın açıkladığı ve 2030'a kadar mevcut, 2045'e kadar da yeni kurulacak yerli kömür santrallerine elektrik alım garantisi sağlayan yeni teşvik paketi, sivil toplum kuruluşlarının ağır eleştirilerine neden oldu. İklim Ağı, 15 çevre ve ikim odaklı STK'nın oluşturduğu bir ağ olarak yaptığı ortak açıklamada, paketi "işçilere gelecek garantisi değil, şirketlere gelir garantisi" olarak nitelendirdi.
Paketin ardından EÜAŞ'ın (Elektrik Üretim A. Ş.) termik santral işletmecileriyle alım anlaşmaları yapmaya başlaması, eleştirileri daha da görünür kıldı. Politikaya göre, yerli kömür santrallerinde üretilen elektrik 7,5 dolar cent'ten alınacak. İklim Ağı, bu durumun kirletici şirketleri kamu kaynaklarıyla ayakta tutmak anlamına geldiğini, temiz enerjiye geçişi engellediğini ve halkın hem sağlığını hem de cebini tehlikeye attığını vurguluyor.
İşçilerin Geleceği Belirsiz, Adil Dönüşüm Gecikiyor
Eleştirilerin odağında, kömür bölgelerinde çalışan yaklaşık 27 bin işçinin geleceği yer alıyor. İklim Ağı, sektördeki daralma nedeniyle son bir yıldır yaşanan işten çıkarmalara dikkat çekerek, teşviklerle kömürün ömrünü uzatmanın gerçek bir çözüm olmadığını savunuyor. Yapılan açıklamada, "Gerçek güvence, bu işçilere acilen yeni istihdam alanları yaratacak adil dönüşüm planları hazırlamaktır" deniliyor. Yılda 133 milyon dolar olarak hesaplanan teşvik tutarının, 7 bin 600 kömür madeni işçisinin bir yıllık ortalama gelirine denk geldiği ve bu kaynağın işçiler ve temiz istihdam için kullanılabileceği ifade ediliyor.
Güneş ve Rüzgâr Ucuzlarken Kömürde Israr Neden?
Teşvik paketinin en çarpıcı eleştirilerinden biri de maliyet karşılaştırmasından geliyor. İklim Ağı'nın verilerine göre, son on yılda güneş enerjisi kurulum maliyetleri %77, rüzgâr enerjisi maliyetleri ise %40 azaldı. Bu düşüş, güneşi Türkiye'nin en ucuz elektrik kaynağı haline getirdi. Güneşten elektriğin kilovatsaat maliyetinin 3,5 dolar sent seviyelerine kadar düşebildiği bir dönemde, kömürden üretilen elektriğe 7,5 dolar sent ödenmesi, "kamu kaynaklarının israfı" olarak değerlendiriliyor. Bu durumun, enerji faturalarına yansıyarak halkın cebine yük bindirdiği belirtiliyor.
Arz Güvenliğini Sağlamıyor
Teşviklerin gerekçesi olarak gösterilen "yerli kaynakla arz güvenliği" argümanı da verilerle sorgulanıyor. Analizler, yerli kömür santrallerinin çalışmaları gereken sürenin sadece %52'sinde üretim yapabildiğini ortaya koyuyor. Ayrıca, tüm teşviklere rağmen Türkiye'de kömürden elektrik üretiminde ithal kömürün payı %61 seviyesinde. Bu da enerjide dışa bağımlılığı artırıcı bir etki yapıyor.
Halk ve Çevre Sağlığını Riske Atıyor
Sağlık boyutu ise bir diğer kritik nokta. Kömür bölgelerindeki hava kirliliğinin solunum yolu hastalıkları ve erken ölümleri artırdığına dikkat çekiliyor. Termik santrallerin bugüne kadar yaklaşık 200 bin erken ölüme neden olduğu bilgisi paylaşılıyor. Santrallerin kül dağları ve maden atıklarıyla toprak ve su kaynaklarını kirlettiği, ekosistemlere geri dönüşü olmayan zararlar verdiği vurgulanıyor.
İklim Hedeflerimizle Çelişiyor
Türkiye'nin 2053 net sıfır emisyon hedefi, kömüre verilen bu uzun vadeli desteklerle doğrudan çelişiyor. İklim Ağı, bu durumun Türkiye'yi uluslararası iklim taahhütlerinde güvenilmez bir aktör konumuna düşürme riski taşıdığını belirtiyor.
Açıklanan pakete karşılık, İklim Ağı'nın çağrısı net:
* Kömür bölgelerinde işçilerin ve yerel halkın geleceğini güvence altına alacak adil dönüşüm mekanizmaları hayata geçirilmeli.
* Türkiye, acilen kömürden çıkış planını açıklamalı.
* Kömüre teşvik yerine, halkın faturalarını düşürecek, sağlıklı yaşamı garanti altına alacak temiz enerji politikaları uygulanmalı.
Tartışma, enerji tercihlerimizin sadece faturaları değil, sağlığımızı, istihdamımızı ve gezegenin geleceğini nasıl şekillendirdiğine dair derin soruları da beraberinde getiriyor.