Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılan değişikliklere ilişkin Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 2 Ağustos 2024 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. CHP ise iptal için 15 Ağustos'ta Anayasa Yüksek Mahkemesi'ne başvurmuştu. Dergimiz yayına hazırlandığı sırada AYM henüz kararını vermemişti. Bu değişiklik hayvanseverler ve birçok STK tarafından tepkiyle karşılandı.

(Anayasa Mahkemesi (AYM), AKP'nin sokak hayvanlarına ilişkin hazırladığı yasal düzenlemeler içeren Hayvanları Koruma Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'a ilişkin iptal ve yürürlüğünün durdurulması istemini, 7 Mayıs Genel Kurul toplantısında esastan görüşecek.)

Mevcut Hayvanları Koruma Kanunu'na göre bakıma ihtiyacı olan ya da kısırlaştırılması gereken sokak hayvanları, tedavisi tamamlandıktan sonra alındığı sokağa geri bırakılıyordu. Sokaktaki hayvanları tedavi ya da kısırlaştırma amacı olmaksızın toplayıp yerinden etmek kanunen yasaktı. Ancak yeni düzenlemeyle birlikte "topla, aşıla ve kısırlaştır, yerine bırak" metodu yürürlükten kaldırıldı. Yeni yasa, sokaktaki tüm köpeklerin toplanarak sahiplendirilinceye kadar barınaklarda bakılmasına hükmediyor. Yerel yönetimlere ise bakımevi kurmaları ve mevcut şartları iyileştirmeleri için 31 Aralık 2028'e kadar süre tanıyor. Türkiye’de 4 milyon sokak köpeği olduğunu, buna karşın mevcut 322 barınaktaki toplam kapasitenin 105 bin olduğunu belirtiliyor. Belediyeler ve STK’lar bu kapasiteyi karşılayacak sayıda barınağın yapılabilmesinin mümkün olmadığını savunuyor.

Avrupa Nasıl Çözdü? 1

Fotoğraf: Tijen Burultay

Hayvanları Koruma Partisi’nin sokak hayvanlarıyla ilgili politikası nedir?

Partinin bu konuya bakışı sokak hayvanlarının korunması, gözetilmesi ve kısırlaştırılması noktasından çıkıyor. Yani hayvanların refahı ve sağlığını göz önüne alan bir siyaset anlayışı var. Diğer taraftan partinin “evcil hayvanların sokaklarda özgürce yaşamasının önü açılmalı” gibi bir siyaseti de yok. Tabii burada Hollanda’da hemen hemen hiç sokak köpeği olmamasının da bir payı var. Ben 20 yılı aşkın bir süredir burada yaşıyorum ve şu ana kadar tek sokak köpeğine bile rastlamadım. Sokak kedilerinin sayısı tam belli değil (100 bin civarında olduğunu düşünenler var) ama sayıları Türkiye ile karşılaştırılırsa az.

Hollanda’nın ya da AB’nin sokak hayvanlarıyla ilgili kanunu bulunuyor mu?

Sokak hayvanlarının hukuki durumu Hollanda Medeni Kanunu’na göre sokakta bulduğunuz herhangi bir nesneyle aynı. Nasıl sokakta cüzdan bulursanız bunu yetkili makama bildirmeniz gerekiyorsa bulduğunuz sokak hayvanını da belediyeye bildirmeniz gerek. Aynı şekilde evcil hayvanını kaybeden de bunu bildirmekle yükümlü. Yasaya göre, bulunduktan sonra belediyeler bu sokak hayvanlarını en az iki hafta barındırmakla yükümlü. Belediyeler bu süre içinde vakıflar ve onlara bağlı barınaklar ile çalışıyorlar. Bu vakıfların hayvan ambulansları ve eğitimli personeli var. Yani sokakta sahipsiz bir hayvan bulursanız bunu belediyeye değil hayvan ambulansına bildiriyorsunuz. Üçüncü haftadan itibaren yasal yükümlülük barınaklara geçiyor. Barınaklar da bu hayvanlar için yeni sahip bulma arayışına başlıyor. Küçük ve kalabalık olmayan belediyeler birleşip ortak bölgesel ihale ile bu vakıflara görev veriyor. Daha büyük ve maddi olarak güçlü belediyeler ise kendi ihalelerini yapıyorlar.

Hollanda’da sahipsiz sokak hayvanları nasıl bir muamele görüyor?

Türkiye’deki zorunlu çip uygulaması Hollanda’da köpekler için geçerli fakat kedilerde yok. Şu anki hükümet 2026’dan itibaren bunu kediler için de zorunlu kılmak istiyor. Çip uygulaması yine de yaygın. Kaybolan köpeklerin yüzde 90’dan fazlası sahiplerine geri dönüyor. Bunda köpeklerin tüm Avrupa’da geçerli pasaport zorunluluğuna tabi olmalarının da etkisi var. Ayrıca ev hayvanı sahiplerinin hayvanlarını kısırlaştırma alışkanlığı da yaygın. Kısırlaştırma sokak kedisi sayısını azaltabiliyor. Hayvan bulunduktan sonra ilk olarak çip okunuyor. Hayvan ambulansları, veterinerler ve barınakların çip okuma yetkisi var. Sahibi belli olursa evlerine dönüyorlar. Diğer durumlarda barınaklarda kalıyorlar ve barınaklar kendi çabalarıyla yeni sahip arayışına giriyorlar. Sahiplenme olmaması durumunda bu kediler barınaklarda kalmaya devam ediyorlar.

Türkiye’de yeni yürürlüğe giren yasayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sorununun yeni yasayla çözülebileceğini düşünüyor musunuz?

Yasayla yapılmaya çalışılan teorik olarak doğru. Ama yasanın bu haliyle pratikte uygulanması olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bir kere yasada muğlak ifadeler var. Örneğin “insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen, bulaşıcı hastalığı bulunan ya da sahiplenilmesi yasak olan” köpeklerin itlaf edilebileceği belirtiliyor. Bu muğlak ifade, on binlerce sokak köpeğinin itlafına neden olabilir.

Yasanın bugünkü koşullar altında uygulanıp istenilen sonuçları sağlayacağını sanmıyorum. “Sokak hayvanları” eğer çözülmesi gereken bir problem olarak görülüyorsa ki benim açımdan değil ama Türkiye’deki siyasi realitenin bu olduğunu düşünelim, o zaman probleme sebep olan koşulları ortadan kaldırmaya çalışmak ile başlamak daha doğru olabilir. Kısırlaştırma, aşılama, çip taktırma gibi önlemler yaygın olarak uygulanıyor mu? Bu işlemlerin ücreti herkesin ödeyebileceği seviyede mi? Bir diğer taraftan hükümet eğer bu yasanın yürürlüğünü büyük oranda belediyelerin sırtına yükleyecek ise gereken finansal kaynakları da sağlayacak mı? Farklı kaynaklarda farklı rakamlar okuyorum ama Türkiye’de 4-5 milyon sokak köpeği olduğunu farz edersek dört yıl içinde bu kadar hayvanın toplanması, kısırlaştırılması, aşılanması, barınaklara alınması çok büyük çaplı bir iş. Finansal kaynakların yanında organizasyon da sorun olacaktır. Bu gibi sorulara daha çok olumsuz cevaplar veriyorsak barınakların bir süre sonra toplama kampına dönüştüğüne şahit oluruz. Bu bakımdan yasanın bu sorunu çözebileceğini sanmıyorum.

Haziran ayında Hayvanları Koruma Partisi’nin kabul edilen bir önerisi sayesinde Hollanda hükümeti, anestezisiz gözleri kesilen karideslerin Avrupa’ya ithalatının yasaklanması için harekete geçecek. Bu haber Türkiye için lüks kabul edilecektir. Okurlarımız merak edecektir, bu tür detaylarda politika üretmek size nasıl hissettiriyor?

PvdD’nin siyaset anlayışı merhamet ve adalet gibi iki önemli kavramın üzerinde duruyor. Sesi olmayan, sesini çıkartamayan, savunmasız, ezilen ve baskı gören tüm grupların, canlıların ve doğanın haklarını savunmak üzerine kurulu; bunu yaparken de türcülükten (speciesism) uzak duruyoruz. Bu karides haberi her ne kadar “boş işler” gibi gözükse de partinin ürettiği siyasetin tutarlı ve bütüncül olması açısından önemli. Ayrıca daha yaşanılabilir ve adaletli bir dünya için küçük adımlar da anlamlı. İçinizi rahatlatacaksa söyleyeyim; sadece karideslerle değil iklim değişikliği ile mücadele; ekolojik dengenin ve biyoçeşitliliğin korunması; sonsuz büyüme, sömürü ve tüketmeye değil karşılıklılık ve özene dayalı bir ekonomi gibi çok çeşitli politika alanlarımız var. Bunun için de emeklilerin ve çalışanların sosyal haklarından, organik tarıma, ücretsiz toplu taşımadan sürdürülebilir enerjiye kadar birçok konuda siyaset üretiyoruz. Kapitalizmin sebep olduğu tüm sorunlara çözüm bulmaya çalışıyoruz açıkçası. O yüzden Hollanda’daki en anti-kapitalist parti olduğumuzu düşünüyorum. Bence Türkiye’nin de bir PvdD’ye ihtiyacı var.

Magma 10. Yıl Sayısı / Şubat 2025