Uygarlıklar ırmakların kıyısında doğar. Hangisini söyleyeyim? En azından kendim gidip gördüğüm, kıyısında gezindiğim ırmakları sıralayayım; İndus, Sarı Irmak, uygarlık kuran ırmaklardır. Yazının bulunduğu, yaratıldığı ırmaklar; Babil, Sümer, uygarlığın öncüleri.

Kendi topraklarımızdan konuşmaya başlarsak eğer, Dicle ve Fırat, uygarlıkları yaratmış ırmaklardır. Su boşa akmaz. Yazının bulunduğu coğrafya da öyle.

Irmakların boğulduğu coğrafyamızda, belki de yüz yıl, iki yüz yıl sonra başka mitolojiler, efsaneler, ağıtlar yazılacaktır. Humbaba yine başkaldıracaktır sedirlerin kesilmesine. İlk dizeler, yakarışlar çoktan başlamış olmalı. Çünkü bunu görenler, işitenler, gerçekten yaşayanlar biliyor. Yeryüzü bir arsa değildir. Yeryüzü, canların yaşadığı, yaşamın sonsuzca sürdüğü bir yer. Bizim dilimizde, yaşadığımız gezegene “Yer” denir. Bu bilinç çoğalmalıdır ki, Yeryüzü de yaşasın. Yerin dengesi bozulursa göğün dengesi de bozulacaktır. Kişi oğlu, “Yer nerededir, Gök nerededir?” sorularının yanıtını biliyor mu? Eski Türkler, Yer’e ve Göğe Tanrı olarak bakarlardı.

Tabii ki gök, hayvanlar ve bitkiler açısından, kuşlar açısından çoktan başlamıştır. Orta Asya’da, birçok kez gittiğim Orta Asya’da, Yer ve Kök diyalektiği de vardır. Dilimiz eytişimseldir. Yürümede dururuz, yürüyüp dururuz.

Bu bilinç, yaratıcılığın her türüyle, herkese ulaştırılmalıdır. Yaşamdan daha önemli başka ne olabilir ki?

Ağzımızdan çıkan “Yaratıcı” sözcüğü ne kadar da güçlü tınlıyor. Bundan daha görkemli ne olabilir? Yaratıcı demek, neredeyse tanrısal bir eylem demek. Bana kalırsa, Yeryüzünü bilmeyen, nerede yaşadığını, yaşamasının özünü bilmeyen, yaşamın özünü de unutmuş kişidir. Ne kadar da yaygın bir sayrılık bu! Bunu anlatacak en güçlü yollardan biri olarak usumun kenarına sanat geliyor öncelikle. Sanat bir yaratma eylemi olduğuna göre, Yeryüzü’nün en çok da yaratıcı düşünceye gereksinimi var. Sıradan değil, olağanüstü yaratıcı düşünceler.

Adıyaman’da, küratörlüğünü Nihat Özdal’ın gerçekleştirdiği Commagene LAR (Land and River) Arazi & Nehir Sanatı Bienali’nde, “Arazi ve Nehir” sanatı bunu anlatıyor olmalı bize.

Yıllar önce, Hasankeyf sular altında kalırken, Fırat kendi suyuyla boğuşup boğulurken, boğulan o batık evlerin içinde Nihat’la birlikte uzun uzun yüzmüştük. İşte, Bienal’in anlatısı, bize sessizce haykırışı buydu. Değişik ülkelerden gelen sanatçıların Bienal’e sunduğu yapıtlar, bulundukları yerlerde, yerli ve yabancı konuklara sergileniyordu. Artık bir baraj gölü olan Fırat’ta yıllar sonra yeniden, bir kez daha yüzdüm. Yüzdüm dediğim, Fırat’la kucaklaştım, suyunu yuttum. Kendimce, bir coğrafya ve sanat düşünürü olarak söylemek istiyorum ki, gezegeni ancak sanat kurtaracaktır. Geçen yıl Doğa Derneği’nin bir sergisi için küratörlük yapmış, benzer bir manifesto yazmıştım.

Böyleyken, gökyüzünden çekilen bir video görüntüsü, bana bir uçan halı gibi her şeyi gösteriyordu; 1001 Gece öyküsünde geçen o uçan halı, büyük yıkımları, felaketleri, altüst oluşları, başımıza gelecekleri, başımıza gelmiş olanları anlatıyordu. Ben o görüntüyü, boğulan ırmakların videosunu yeniden yeniden izledim. Görüntü, bittiği yerden yeniden başladığı için bir çıkmaza da dönüşüyordu kişi. Yaşadığımız çağı, yaşadığımız dünyayı, ülkemizi düşündüğümüzde, hep aynı sonucu görüyoruz ya, öyle bir durumdu.

 Bienalin videosu bunu anlatmak istemiş belli ki. Ben ancak bienalden dönüp evde bu videoyu izledikten sonra vurgulanmak isteneni daha iyi anlamış oldum. Sözü o söze bırakayım şimdi:

"En basit metaforla: Tıpkı suya baktığınızda yansımanızı görmeniz gibi. Bu, çevrenize karşı mevcut tutumunuzun gelecekteki kaderiniz olduğu anlamına gelir.

Her şey hareketle yaratılmıştır. Çevremizde görünmeyen hareketler, değişimler, değişmeler yaşanıyor. Çevre, toplum, gelenek her şey hareket eder ve değişir. Modern zamanlarda her şey çok hızlı ilerliyor. Sanayileşme başımıza küresel ısınmayı getirdi ve biz de ısınmaya karşı koymanın ve onunla hayatta kalmanın yollarını bulmaya çalışıyoruz. Dünyamız kendi kendini iyileştirir. Kendi içinde ve kendi üzerinde denge yaratıyor ama insan o dengeyi bozuyor. Dünyamıza kendini iyileştirme şansı vermeliyiz."

Commagene LAR bienal bildirgesi, manifestosu böyle.

 Manchester Üniversitesi’nden Prof. İsmail Ertürk’ün yazdığı “Bir Metaforun Değeri” manifestosundan yola çıkarak yeniden düşündüm ki, bana kalırsa, ne yaparsak yapalım, yalnızca sözcüklerle anlatılamıyor. Hiçbir şey sözcüklerle yeterince anlatılamıyor. Sözcükler yetersiz. Çok yetersiz. Öyleyse nasıl, nasıl anlatmalı? Bunun zanaatı ya da sanatı ne olmalı? Nasıl olmalı? Bu soruların yanıtını bilen kişiye, ancak bir bilge yakıştırması verilebilir.

 Belki de bu yüzden, Sokrates, “bilmediğimi biliyorum” demişti bana kalırsa, soranlara saygınlık kazandırmak için.



COMMAGENE LAR'DA YER ALAN ESERLER VE KISA HİKAYELERİ


Irmak, Sanat ve Uygarlık 1

ANA LAURA CANTERA / GÜÇLER KARŞILAŞTIĞINDA (VEYA ŞİDDETİN BÖLGELERİ NE KADAR YAVAŞ ŞEKİLLENDİRDİĞİ)

İnsan merkezli ekonomik faaliyetlerin bir sonucu olarak, insan ve insan olmayan varlıklar arasında sürekli asimetrik birleşimlerin olduğu bir dönemden geçiyoruz. İnsanlık, su kütlelerini, toprağı ve hava bileşimini, ayrıca diğer varlıkların kendi bölgeleriyle etkileşime girme ilişkilerini dönüştürüyor. Rob Nixon gözlerden ırak gelişen yavaş şiddetten; zamana ve mekana yayılan gecikmiş yıkıma dayalı şiddetten, genellikle şiddet olarak görülmeyen yıpratıcı şiddetten bahsediyor. Bu bienal için teklif, zaman içinde gelişen, güncel bölgesel dönüşümlerin üç sembolik jestini ima eden, performansa dayalı bir enstalasyondur. Amaç, insan faaliyetinin sembolü olan teknik cihazların eylemi yoluyla Adıyaman bölgesindeki insan olmayan varlıklar arasındaki asimetrik dolaşıklıkları teşvik etmektir. Bu işlem, gölün kıyısındaki taş çatlaklara yerleştirilen ve güneş ışınlarını kullanarak çevresini yoğun bir şekilde ısıtan üç adet büyüteç aracılığıyla gerçekleştiriliyor. İlk cihaz, içinde ısıtılan, sıcaklığı yükselen ve buharlaşmaya ve sıvı kaybına neden olan metal bir kabın içindeki bir kayayı işaret ediyor. İkinci büyüteç, kayalar, toprak, bitki parçaları ve tohumlar, balık ağları ve plastiklerin geri kalanı ve bağlayıcı ajanlar gibi çalışan arı ve palmiye mumları gibi bölgeye ait diğer materyallerin bulunduğu başka bir metal kabı işaret ediyor. Zaman geçtikçe, farklı malzemeler erir, yanar ve birbirine yapışır, farklı güçler (esas olarak güneş ve insan etkenleri tarafından) tarafından yapılan geçici heykeller gibi çalışan dinamik ve kendiliğinden çağrışımlar yaratır. Son büyüteç ikinciye benziyor ancak metal kabı yok. Dolaşmalar adanın tabanındaki büyük kayalar nedeniyle meydana geliyor.


Irmak, Sanat ve Uygarlık 2

CENGİZ TEKİN / ROAD

"Road", Modern dünyanın işaretlerinden biri olan insan yapımı asfalt yollarının karmaşıklığını ele alıyor. Bu yollar, insanların hızlı ve kolay bir şekilde ulaşımını sağlarken aynı zamanda doğanın izlediği geleneksel yolları da kesiyor. İşte bu kesişim noktasında insanın doğayla olan ilişkisi sorgulanıyor. Asfalt yollar, medeniyeti ve ilerlemesini temsil ederken, doğada suyun izlediği yollar ise doğal dengenin ve sürekliliğin sembolüdür.

Bürokrasinin tipik desenini uzun bir halıya taşıyorum. Yüzeysel ve tek düze bir düzenleme bu deseni işgal ederken, halının üzerindeki geleneksel motiflerin izleri silikleşiyor. Bürokrasi, insanların hayatlarına sıkışmış standart prosedürler ve kurallarla doğanın ritmini ve güzelliklerini görmezden gelmesine yol açıyor. Halının deseni, kaotik, temsiliyetçi, bürokratik dünyanın simgesine dönüşüyor.

Geleneksel halı motiflerinin asırlardır taşıdığı görsel form, günümüzde bürokrasi tarafından yeniden yorumlanıyor. Bu estetik pratik, bürokrasinin tipik deseniyle süslenmiş uzun bir halıyı ele alıyor. Meydana gelen dönüşümün doğada sürekli bir müdahale alanına çevrilmesini eleştirel perspektiflerden inceleniyor. Ortaya çıkan eser, bürokrasi ve doğa arasındaki ilişkiye yönelik bir yolculukla yitirilen uzlaşmayı sorguluyor.


Irmak, Sanat ve Uygarlık 3

KIM INCHEOL / ACI VERİCİ BİRLİKTELİK

'Ruh dünyanın tüm sınırlarını huzursuzca okşuyor'

Nasılsın ve hayatta kalmayla ilişkili ''varlıkların'' ne durumda? Bu sorulara “Stinging Coexistence” eserinin doğuşuna yol açan ıstırabın izleri sızmış durumda. Bambu ve borulardan oluşan temel bir yapının üzerine iple sarılmış yuvarlak bir yumak, bir taşa bağlanıyor ve çekim kuvvetini hatırlatan bir bağlamda, farklı şekillerdeki nesneler başıbozuk bir ilişkiye sahip, yeni bir ilişkiye geçiş yapıyorlar. Her biri birbirine karşı temkinli ve birbirini yavaşça kabul ederken yeni bir karşılaşma meydana geliyor. Bu çalışma, yolculuğu metaforlaştıran bir temsil olarak anlaşılabilir. ''2023 Kommagene Ülkesi ve Nehir Sanatı'' kapsamında tanıtılan çalışmalar, dünyadaki tüm varlıklar arasındaki ilişkide bölünme ve uyum yaratarak izleyicilere sınırları geçme deneyimi sunuyor. Sanatçının niyeti yalnızca basit sanatsal çıkarımları ortaya çıkarmakla sınırlı değildir. Belki de “Acı Verici Birliktelik” mevcut kusurlu dünyada ve devam eden tarihte var olan çatışmalarımız, hayatta kalmalarımız ve ilişkilerimizle ilgili gerçekliğe dair bir kesitin tasviri olarak görülebilir.


Irmak, Sanat ve Uygarlık 4

MARİKO HORİ / AKINTI ÜZERİNDE YANSIMALAR

"Akıntı Üzerine Düşünceler", Türkiye'de Fırat Nehri üzerinde Atatürk Barajı'nın oluşturduğu rezervuar üzerinde yüzen küçük bir ada şeklini alan bir sanat enstalasyonudur. Yüzeyinde, çevredeki alandan elde edilen doğal bir kil tabakası yayılıyor ve bu, kara ve su arasındaki doğal bağlantıyı simgeliyor. Bienal sırasında su yüzeyinde kuruyan kil, insan faaliyetlerinden etkilenen dünyanın değişen doğasının sembolik bir yansıması olarak hizmet ediyor; bu bol su kütleleri başka yerlerdeki kıtlıkla ilişkilendirilebiliyor.


Irmak, Sanat ve Uygarlık 5

MELTEM ŞAHİN - MERT KOCADAYI / POTNIA THERON

Tanrıçalar, Marija Gimbutas gibi feminist düşünceye yön vermiş arkeologların ortaya çıktığı 1960'lara kadar Avrupa akademilerinde doğurganlık ve bereket sembollerine indirgenmiştir. Geleneksel olarak avcılık, doğa ve hayvanlarla ilişkilendirilen Artemis, erkeklerle iletişimi sınırlı, kendisine meydan okuyan avcılara karşı kin dolu, savaşçı bir tanrıça olarak tasvir edilmiştir. Ancak Rönesans'tan bu yana bu tasvir değişmiş, deforme edilmiş ve modern toplum onu öz kimliğinden uzaklaştırarak sığ bir arzu nesnesi haline getirmiştir. Eser, Artemis'in doğurganlık sembolizminin ötesindeki farklı arketiplerini sunarak bu tarihsel indirgemeye meydan okumayı amaçlamaktadır.

Deniz ve nehirlerde yaşayan nimf’ler Artemis figürünün iki yanında bulunur. Klasik Dönem'de Artemis için yazılmış anonim bir ilahiyi koro halinde nehirde şarkılayan nimf’lerin sesleri yapay zeka ile oluşturulmuştur.


Irmak, Sanat ve Uygarlık 6

MURAT CEM BAYTOK / DENGESİZ

Hepimizi ve yaşadığımız gezegeni etkileyen iklim değişikliğine karşı tutumumuz konusunda fazlasıyla rahat görünüyoruz. Çöp Adam'ın rahat oturma pozu, iklim krizine dair tüm bakış açımızı andırıyor. Elinde bir terazi tutuyor; bir yanda altın renkli kayalarla dolu, diğer yanda nehir çevresinden ve yakındaki adalardan toplanmış nesneler bulunmakta. Bu, kapitalist zihniyeti yansıtmak içindir; maliyeti ne olursa olsun sonsuz tüketim. Yaklaşık 300 kilo ağırlığındaki ağaç gövdesinin ağırlığı ve büyüklüğü nedeniyle adaya taşınması ve montajı zordu. Bu zorlu süreç aynı zamanda şu anda karşı karşıya olduğumuz ve şu anki gibi devam edersek gelecekte karşılaşacağımız ciddi çevre sorunlarının da bir metaforudur.

Ağaç gövdesini saran turuncu renkli kalın elbise acil durum işaretidir. Gezegenin kurtarılmaya ihtiyacı olduğunun sinyalini vermesi gerekiyordu. Konfor alanımızın dışına çıkıp faaliyetlerimizin çevreye verdiği zararlarla sadece yüzleşmek değil, aynı zamanda bunları da çözmek zorundayız.


Irmak, Sanat ve Uygarlık 7

ODMAA URANCHIMEG / HAREKET DENGEDİR

En basit metaforla: Tıpkı suya baktığınızda yansımanızı görmeniz gibi. Bu, çevrenize karşı mevcut tutumunuzun gelecekteki kaderiniz olduğu anlamına gelir. Her şey hareketle yaratılmıştır. Çevremizde görünmeyen hareketler, değişimler, değişimler yaşanıyor. Çevre, toplum, gelenek her şey hareket eder ve değişir. Modern zamanlarda her şey çok hızlı ilerliyor. Sanayileşme başımıza küresel ısınmayı getirdi ve biz de ısınmaya karşı koymanın ve onunla hayatta kalmanın yollarını bulmaya çalışıyoruz. Dünyamız kendi kendini iyileştirir. Kendi içinde ve üzerinde denge yaratıyor ama insan o dengeyi bozuyor. Dünyamıza kendini iyileştirme şansı vermeliyiz.


Irmak, Sanat ve Uygarlık 8

SHIRIN ABEDINIRAD / YANSITICI YOLCULUK

Bu arazi sanatı enstalasyonu iki ana unsurdan oluşuyor: Şubat 2023'te Adıyaman'da meydana gelen depremin ardından kurtarılan üçlü kapı ve üç ayna panelden oluşan bir set. Bu bileşenler, izleyicinin bakış açısını zorlayan ve dönüştüren sürükleyici bir deneyim yaratmak için bir araya geliyor. Sağ tarafta duranlar, üç kapalı kapıdan oluşan doğrusal bir düzenlemeyle karşılaşıyor ve bu da bir engel ve sınırlama hissi uyandırıyor. Tersine, soldan yaklaşan bireyler farklı bir bakış açısıyla karşılanıyor; doğanın güzelliğini kusursuz bir şekilde yansıtan üç ayna panelinin uyumlu bir şekilde hizalanması. Bu enstalasyon, izleyicileri kendi gerçeklik yorumları ve bakış açılarını şekillendirmede oynadıkları dinamik rol üzerinde düşünmeye teşvik ediyor. Adıyaman'da depremi yaşayanların dayanıklılığı ve uyum yeteneği için bir metafor görevi görüyor. Enstalasyonun kapalı kapılardan doğanın yansımasına dönüşmesi gibi, bireyler de hayatlarındaki zorluklara ve çalkantılara uyum sağlıyor ve yeni bakış açıları buluyor. Bu şekilde sanat eseri, zorluklar karşısında dayanıklılık ve umut merceğinden teselli ve yenilenme arayanların yılmaz ruhuna saygı duruşunda bulunuyor.


Irmak, Sanat ve Uygarlık 9

VAHAP YAŞAR / BARINAK

Bir F-16 uçağının kuşbakışı silüetini demir profilden üreterek ve 3 metre yükseklikte bir çatı oluşturacak şekilde demirden ayaklarla Nemrut’tan görülebilecek bir tepeye kurarak, insanların ve hayvanların mola vereceği bir gölgelik alan oluşturmayı amaçlamakta. Bu alan Bienal ziyaretçileri tarafından dinlenmek için kullanılacağı gibi, Bienal sonrası diğer canlılar tarafındanda kullanılabilir. Bu proje 1985 Ağustos ayında yürüyerek Nemrut dağını ararken kaybolduğumuz ve o coğrafyada geçirdiğim 5 gün sırasındaki deneyim ve anılarım sonucunda ortaya çıktı.


Irmak, Sanat ve Uygarlık 10

YALDA JAMALİ / YAŞAM HATIRASI

İran'ın ve dünyanın şairi ve film yapımcısı Abbas Kiarostami'nin bir şiirinden uyarlanmıştır

"Baharın başında

evimden çıktım,

yazın ortasında,

ağacın altında uyudum,

ve sonbaharda,

aklım rüzgara kaçtı"


Irmak, Sanat ve Uygarlık 11

ZAİD SAAD / BETON CAN SİMİDİ


Adıyaman'ın Kahta ilçesinde düzenlenen “Bir Metaforun Değeri” temasıyla düzenlenen Türkiye’nin ilk Land ve River Art Bienali Commagene LAR'da yer alan eserler Fırat Nehri üzerindeki adalarda, Nemrut zirvesi, Karakuş Tümülüsü ve Cendere Köprüsü'nde 23 Aralık 2023 tarihine kadar ziyaret edilebilecek. Bieanel kapsamında sergilenen eserlerin tamamı bölgede yaşayan demirci, marangoz, duvar ustası, camcı gibi zanaatkârlar ile beraber üretildi.

Bianel boyunca Sürdürülebilirlik, Ekonomi ve Çevre,  Para ve Çevre ve Antroposen Çağı ve Doğayla İlişkimiz, Sanat ve Ekoloji İlişkileri başlıklarında uzmanların katıldığı paneller de yapıldı.

BİENAL MANİFESTOSU

Para ve Çevre: Bir Metaforun Değeri

Yazı: Prof.İsmail Ertürk - Manchester Üniversitesi

Finans sistemlerinin globalizasyonu ile küresel seviyede bir birikim hesabının oluşturulabilme ihtimaline bir cevap niteliğinde olan İsmail Ertürk’ün projesi ‘’Para ve Çevre’’ savunduğu bu küresel çapta birikim hesabı ile ekoloji, iklim ve toplum gibi konuların çıkarlarını gözetmektedir. 2007 yılında tarihin en büyük krizlerinden birisine neden olan finansallaşmış kapitalizm, etik bir güç görünümünün arkasına sığınarak insanlık için kendisini yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Modern finansın gücü, neoliberalizm altında gelirlerinin büyük bir kısmını hep ertelenen emeklilikleri için biriktiren ve günü kurtarmak için büyük miktarda borçlanan sıradan insanların artan ekonomik istikrarsızlığından çelişkili bir şekilde beslenmektedir. Bunun arkasında tarihsel bir fenomen haline gelen büyüklüğü ve her şeyi kapsayan mantığı bulunmaktadır. Bu nedenle, finans sektörü ve mali düzenleyiciler iklim riskiyle mücadele ve ekonomiyi yeşillendirme taahhütlerini açıkladıklarında -eski bir merkez bankacısı Mark Carney liderliğindeki özel finans kuruluşlarının Glasgow'daki son COP26'da bu amaçla devasa 130 trilyon ABD Doları açıklayarak yaptığı gibi- başarının aksiyomu olarak işin içine dahil olan finansın boyutunu ve büyük finans kurumlarının sayısını sunuyorlar. Paranın çevresel anlatısının güvenilirliği, niceliksel özelliklerine eşittir. Bu boyut, o halde, toplumun içe dönük niceliksel risk ve getiri algoritmaları tarafından belirli ekolojik ve sosyal hedefler için biçimlendirilmesi ve nüanslandırılması ile oluşur; genellikle krizlere ve sosyo-ekonomik yıkıma neden olan bir bilgi ve değer sistemine ise göbek bağı ile bağlıdır.

Bu bağlamda, İklim ve Ekolojik acil durumlar karşısında, Para ve Çevre Projesi, insan temelli finans ve ekonomi bilgisi ile küresel seviyede paylaşılan ve yaratılan sosyal değerlerin iş dünyasındaki muhtemel yerini keşfetmeyi hedeflemektedir.

Son zamanlarda finansal medyanın sayfalarını süsleyen ve iş dünyasında yaşanan yeşil yıkama (greenwashing *sahte çevrecilik) vakalarındaki artış, HSBC ve Blackrock gibi dünyanın en büyük ekonomilerinin kat kat üzerinde parayı yöneten iki dev finansal kuruluşun çevresel konulardaki uzun vadeli toplumsal ihtiyaçları göz ardı ederek kısa vadeli çıkarlarını açıkça kabul etmesi, çevre konularında acil toplumsal katılımı gerektiriyor. Bu katılım, iklim ve çevre ile ilgili değerler, bilgi, risk, getiri, ortak iyilik gibi bir dizi konuda finansal dünya ile toplumsal olarak etkileşim kurmayı zorunlu kılıyor.

"Para ve Çevre: Bir Metaforun Değeri" etkinliği, "Para ve Çevre" projesinin bir kolu olarak kabul edilir ve Yukarı Mezopotamya'da uzun vadeli bir kültürel hedefin parçasıdır. Bu bölgede Fırat ve Dicle nehirleri, kıyılarındaki topraklara hayat verir. Bu etkinlik, sanat dünyası, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları, aktivistler, finansal ve iş dünyası arasında etkileşim ve diyalogların benzersiz bir kolaylaştırıcısı olmayı amaçlar. Yeni bir dil ve değerler ile ilgili farklı bir mantık, kültürel, toplumsal, ekonomik ve bilimsel topluluklar tarafından kolektif olarak hayal edilmelidir. Çevre, etik ve bilim konularında geniş kapsamlı çalışmalar yapan Fransız filozof Michel Serres, iklim ve çevresel risklerin kolektif yönünü keskin bir şekilde ifade etmiştir. Michel Serres, Francisco Goya’nın Bataklıkta Düello (1823) adlı tablosunu kullanarak, rakiplerinin hızla tükenecek olan bir bataklıkta savaştığı bir mücadelenin kazananının olmadığını vurgulamak için sanattan yararlandı. Bataklık, mücadele sona ermeden önce hem galibi hem de mağlubu yutacaktır. Bu nedenle, acil bir şekilde, tıpkı bu bataklıkla olduğu gibi çevre bozulmasıyla kolektif olarak mücadele etmeye ve küresel ortak iyilik için yerel önceliklerimizi, değerlerimizi ve bilgilerimizi yeniden düşünmeye ihtiyacımız vardır.

Alman film yapımcısı Wim Wenders, Brezilyalı sosyal fotoğrafçı ve ekonomist Sebastião Salgado hakkındaki belgesel filmi "The Salt of the Earth" aracılığıyla, bataklıkla mücadelede elde edilen başarıyı dikkatimize getirdi. Salgado, saf kâr amacı güden ekonomik faaliyetlerin neden olduğu insan kaynaklı çevresel felaketlerin sosyal sonuçlarına yönelik etkili fotoğraf ifadeleri ortaya koymuştur. Onun fotoğrafları, bu tür faaliyetlerin toplum ve çevre üzerindeki yıkıcı etkilerini etkileyici bir şekilde gözler önüne sererek, kar amacı güden ekonomik faaliyetlerin insan yapımı çevresel felaketlere yol açtığına dair farkındalık yaratmaktadır. Salgado ve eşi Lélia, o zamanlarda çevresel hasarın bir kısmını tersine çevirme fırsatı buldular. Salgado'nun sığır yetiştiriciliği yapan ebeveynleri tarafından tahrip edilen 1,754 dönümlük bir Atlantik Ormanı'nı yeniden canlandırdılar. Bu büyük arazinin biyoçeşitliliğini tamamen yeniden oluşturmak için iki milyon ağaç dikmek; Brezilya'nın kötü şöhretli madencilik şirketi Vale'in yenilenme mühendislerini ve kaynaklarını kullanmak ve yirmi yıl sürecek bir çaba gerektirecekti. Finans sektörü ve işletmeler, çevresel sorunlarla uğraşmaya çalışırken şüpheci nicel risk modellerini, kısa vadeli maddi getirilere yönelik dürtüleri ve yüksek yönetici ücretlerine yönelik sürekli arayışla kısıtlanan bilgi ve değer kabarcıklarını bırakmalıdır.

Sanatçılar, sosyal bilimler uzmanları ve aktivistlerle yapılan konuşmalar ve diyaloglar, finans ve işletmelerin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) raporlama, Sorumlu Yatırım İlkeleri (PRI) hedefleri, borsa sürdürülebilirlik endeksleri, endüstrilerin yeşil sınıflandırmaları gibi kurumsal çerçeveler etrafında örgütlenmeleri kadar önemlidir. Ancak aynı derecede önemli olan, toplumun para yöneticileri ile etkileşimde bulunarak birikimlerinin çevresel ve sosyal amaçlar için kullanımında alternatif ekonomik değerler ve bilgiler önermesidir. "Para ve Çevre: bir metaforun değeri" gibi sanat etkinlikleri, bu tür diyalogları ve keşifleri üst Mezopotamya ve Kommagene Krallığı'nın eski topraklarında kolaylaştırabilir. Kommagene Krallığı, Pers ve Yunan medeniyetlerinin uyumlu bir şekilde harmanlandığı benzersiz bir estetik ve değerler sistemi oluşturmuştur. Biz, sanatçıları Fırat nehrinin kıyısındaki Mezopotamya'da tarihin bu meydan okumasına yükselmeye davet ediyoruz; burada para, insanlığın doğayla barış içinde olduğu bir geleceği hayal etmek için topraklara, nehirlere ve topluma hizmet eder.