Doğa mücadelesi verenlerin tanık oldukları manzaraları, olayları öyküsel bir dille anlatıyorsunuz. Neden edebiyatla anlatma yolunu seçtiniz?
Bir doğa sorununu ya da buna karşı verilen mücadeleyi haber diliyle anlatmak çoğu zaman olan bitenin sadece çok küçük bir kısmının aktarılmasına neden oluyor. Doğa ve Direniş Öyküleri’nde, habercilik tekniğiyle anlatma olanağı bulamadığım duygu, düşünce ve gözlemlerimi, edebiyatın gücüne inanan bir gazeteci olarak öykülerle aktarmaya çaba gösterdim.
Kitaba bakıldığında kurgusal ve gerçek epey öykü var. Bir röportajınızda bunların hemen hepsi güncel diyorsunuz. Ne zamandan bu yana biriktirdiniz bu öyküleri?
Evet, öykülerin çoğu güncel çevre direnişleri içerisinden süzülüp geldi. Bu öyküleri orijinal kılan, özgün yönleri de işte bu, bir anlamda gerçek zamanlı olmaları. Her ne kadar eko-kurgu türüne dahil edilseler de kurgu kısmı öykülerin büyük bir çoğunluğu için son derece sınırlı. Kitaptaki fotoğrafların önemli bir bölümü de bu mücadelelerden kesitler aslında. Halen devam eden çevre direnişlerini, ekoloji mücadelelerini edebiyatla aktarmaya çalışan öyküleri Türk yazınında ilk örnek olarak niteleyebiliriz. Okurların yanı sıra edebiyat araştırmacılarının da Doğa ve Direniş Öyküleri’ne bir de bu gözle bakmaları gerektiğini düşünüyorum.

Özer Akdemir.
Türkiye’deki doğa mücadelesi için öngörünüz nedir? Zaferin öyküsü de yazılır mı?
Türkiye’deki bütün mücadelelerin yanı sıra doğa mücadelelerinin de gelişeceğini ve mutlaka başarıya ulaşacağını düşünüyorum. Sadece doğa sorunlarının değil, emek, demokrasi, insan hakları ve birçok temel sorunun kaynağı olan sistem er ya da geç yıkılacak. Özellikle son yıllardaki iklim olaylarıyla iyice ete kemiğe bürünen küresel ısınma gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda insanlığın ve dünya üzerindeki yaşamın başka bir çıkar yolunun olmadığını görüyoruz. Bu açıdan baktığımızda evet, o gün bu zaferin öyküsünü yazacağız ve aslında bu başarı öyküsünden sonra büyük bir acı ve hüzün envanteri de çıkarmamız gerekecek.
Sevgi Halime Özçelik ile birlikte yönetmenliğini yaptığınız Yalnız Efe belgeseli var. Kimdir Yalnız Efe, gerçekte ve varoluşuyla bize fısıldadığı cümle ne?
Yalnız Efe, İzmir’in içme suyu havzasında işletilen altın madenine, tüm baskılara, büyük ekonomik vaatlere, içinde bulunduğu yoksunluk ve yoksulluklara rağmen topraklarını satmayan tek Efemçukuru köylüsü, keçi çobanı Ahmet Karaçam’ın yaşam ve direniş öyküsüdür. Tek kişi kalınsa bile direnmenin ve umudu beslemenin önemine dikkat çeken bir öykü. Yalnız Efe’yi bir direniş güzellemesi olarak tanımlayabiliriz.