Karahanlılar (Türk Hakanlığı), 10. yüzyılın ilk yarısında Müslüman olduktan sonra Türkistan’da başkent Kaşgar olmak üzere Türk dünyasının ikinci büyük kültürel dönüşümünü hayata geçirecek bir devlet kurdu. 840 ile 1212 yılları arasında İslam dünyasının en doğudaki kültür merkezi ve dinlerin buluşma noktası olan Kaşgar, Karahanlılarla birlikte İslam uygarlığı çerçevesinde şekillenen Türk uygarlığının da başkenti haline geldi. Bir yandan Arapçanın ortaçağın Latincesine benzer bir işlev kazanarak Türkistan’dan İspanya’ya kadar yayıldığı, bir yandan da Farsçanın özellikle Sâmânilerin (819-1005) etkisiyle İran ve Maveraünnehir’de edebi ve diplomatik bir dil hüviyeti kazandığı bu dönemde Balasagunlu Yusuf, Türkçe manzum bir eser kaleme aldı.

Dönemin hakanı tarafından Hâs Hâcib unvanı verilen Balasagunlu Yusuf eserine “Turanlıların yani Türklerin ifadesiyle” Kutadgu Bilig adını koydu. Eser, Göktürk ve Uygur döneminin Türkçe yazma geleneğinin devamı olup İslami dönem Türk edebiyatının en nadide örneklerinden birini teşkil ediyordu. Reşid Rahmeti Arat’ın ifadesiyle 11. yüzyılda Türk coğrafyasında kaleme alınmış iki önemli eserden biri olan Divânu Lügati’t-Türk bu dönem Türk dünyasının dış cephesini tasvir ederken Kutadgu Bilig de iç cephesini, siyasi, idari ve manevi yönünü ortaya koymuştu.

Eserin yazarı Yusuf’un hayatı hakkında fazla bilgi bulunmuyor. Onun hakkında bilinenler, Kutadgu Bilig’de kendi verdiği birkaç bilgiyle esere daha sonradan ilave edildiği anlaşılan manzum ve mensur mukaddimelerdeki kısa malumattan ibaret. Bu bilgilere göre Balasagunlu asil bir aileden geldiği, ellili yaşlarında Kuzordu da denilen Balasagun’da yazmaya başladığı eserini on sekiz aylık bir çalışma neticesinde Kaşgar’da tamamlayıp 462 (1069 - 1070) senesinde Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Kara Han Ebu Ali Hasan b. Süleyman Arslan Han’a sunduğu ve eseri çok beğenen Hakan tarafından Hâs Hâcib unvanı verildiği anlaşılıyor. Doğum ve ölüm tarihleri bilinmeyen Yusuf’un, eserini tamamladığında ellili yaşlarda bulunduğu göz önüne alınarak 1009 - 1019 yılları arasında doğduğu, eserini tamamladığı 1069 - 1070 yılından bir müddet sonra da vefat ettiği tahmin ediliyor.

Kutadgu Bilig 1

Karahanlıların başkenti Balasagun’da bulunan Burana Kulesi halen ayakta kalan anıt yapılardan. İpek Yolu üzerinde bulunan Burana Kulesi, Karahanlılar döneminde hem minare hem de gözetleme kulesi işlevi görmüş.

Onun eğitimi, mesleki, ilmi ve devlet hayatı hakkında fazla bilgi olmasa da eserinde kullandığı dil ve üslup, temas ettiği konuların çeşitliliği, ele aldığı meselelere ilişkin görüş, yaklaşım ve değerlendirmelerinin derinliği, çok iyi bir eğitim aldığının bir göstergesi. Bu eğitim neticesinde Türk dilini, Türk kültür ve tarihini, devlet geleneği, teşkilat ve müesseselerini, başta Kur’an ve hadis olmak üzere sair İslami bilimleri, hatta batı ve doğu felsefesiyle cebir ve Öklid geometrisini bilecek derecede bir birikime sahip olmuş. Bazı yazarlar onun İbn Sinâ’nın talebesi olduğunu ileri sürmüşlerse de bu konu teyit edilmiş değil. Bununla birlikle onun sadece İbn Sinâ’dan değil Firdevsi, El-Biruni, Fârâbi ve Ömer Hayyam gibi çağdaşı âlimlerden haberdar olduğu ve onlardan faydalandığında şüphe yok.

Diğer yandan onun Kaşgar’a gelmeden daha önce de Türk yönetim anlayışı, devlet teşkilatı ve işleyişi hakkında geniş bilgilere sahip olduğu görülmekte ki bu durum da onun Balasagun’da veya başka bir Karahanlı şehrinde, hatta belki de doğrudan Karahanlı sarayında hizmette bulunmuş olması ihtimalini düşündürüyor. Bu bakımdan Yusuf Hâs Hâcib’i, sadece iyi bir edip olarak değil, çok yönlü bir âlim, son derece geniş ufka sahip bir entelektüel ve tabii ki devlet hayatı ve işleyişine vâkıf yetkin bir siyaset kuramcısı olarak nitelendirmek mümkün.

Kurucu Metnin Yapısı

Yusuf Hâs Hâcib, Kutadgu Bilig’i önsöz ve giriş eklemeden 85 bölüme ayırmış, 6.520 beyit halinde ve mütekarib vezninde öğretici bir destan ya da siyasetname olarak yazdı. Mesnevi tarzında yazılan esere sonradan biri mensur, biri manzum olmak üzere iki önsöz (mukaddime) ilave edildi. Eserin Herat, Mısır ve Fergana’da bulunan üç nüshası mevcut. Kutadgu Bilig üzerine yapılan ilk çalışma Ármin Vámbéry tarafından gerçekleştirildi. Vámbéry, 1870 yılında Viyana nüshası olarak da bilinen Uygur harfli Herat nüshasından seçme metinleri Almanca çevirisiyle birlikte yayımladı. Eser üzerinde yapılan eski yayınlardan biri de Radloff’un üç ciltlik çalışmasıdır. Ancak bu iki yayın da günümüzde tarihsel değerden başka bilimsel bir önem taşımaz. Bilim dünyasında o tarihten bugüne eseri çeşitli yönleriyle inceleme konusu yapan birçok çalışma kesintisiz süregelmiş olsa da eserin bir bütün ve bilimsel ölçütlere uygun olarak yayını ilk kez Reşid Rahmeti Arat’ın üç ciltlik çalışmasıyla gerçekleştirildi. Arat’ın çalışması, Metin, Tercüme ve İndeks olmak üzere üç ciltten oluşur ve günümüze kadar eser üzerinde yapılan çalışmaların hemen hepsine kaynak teşkil eder.

Kutadgu Bilig 2

Tarihi Oş şehrine bağlı bir ilçe olan Uzgen (Özgen)’de bulunan, Karahanlılar dönemi anıtmezardan bir detay. Uzgen 10. yüzyılda Orta Asya’nın en büyük ticaret ve sanat merkezlerindendi. En güzel ve ihtişamlı zamanlarını Karahanlılar döneminde yaşamıştı.

Dört Tamamlayıcı Karakter

Eserde, dört temsili temel karakter bulunuyor. Bunlardan ilki hükümdar Gündoğdu (Kündoğdu) olup töre (kanun) ve adaletle özdeşleştirilmiş. Vezir Aydoldu (Aytoldı) kut’u, vezirin oğlu Ögdülmiş (Ögülmüş) akıl yani anlayış ve kavrayış kabiliyetini ve Odgurmış (Uyanmış) da sufilik/zahitlik mefhumunu temsil etmekte olup aslında o bir bakıma töre, kut ve aklın tamamlayıcısı olan gönüldür. Bu temel karakterlerin dışında Aydoldu’nun Hâcib ile buluşmasını temin eden Küsemiş, huzura kabulü sağlayan Hâcib, arada hizmet gören bir oğlan çocuğu, haber getiren Yumışçı ve zahidin yanında çalışan Kumaru da şahıs kadrosu içindedir.

Bu dört temsili karakterin aralarında geçen hikâye özetle şu şekildedir: Adaleti seven ve devletine faydalı olmak isteyen hükümdar Gündoğdu’nın yardımcısı yoktur. Hakan’ın iyiliğini duyan Aydoldu, kendisini Hakan’a tanıtma imkânı bulur ve daha sonra aklı ve bilgisi sayesinde kendini ispat ederek vezir olur. Hizmet eder ve devlet idaresine dair fikirlerini sunar. Hastalanarak ölmeden önceyse Hakan’a oğlunu salık verir. Hakan Aydoldu’nın ölümünden sonra, oğlu Ögdülmiş’ü vezir yapar. Ögdülmiş, babasının vasiyetlerini göz önünde tutarak hizmet eder. Bundan memnun olan Hakan, vezirine bir yardımcı bulmak ister. Ögdülmiş, dağda hayatını geçiren Odgurmış’ı salık verir. Odgurmış, Hakan’ın üçüncü çağrısına cevap vererek onun yanına gelir. Hakan ile konuştuktan sonra ise dağa geri döner. Ögdülmiş Hakan ile yalnız kalınca tekrar ona nasihatler verir. Daha sonra yaşlandığını ileri sürerek Odgurmış’ın yanına gider. Odgurmış, onun bu gelişini doğru bulmaz ve geri dönmesini ister. Bunun üzerine Ögdülmiş geri saraya dönse de Odgurmış’ın hastalığını duyar ve geri dağa gider. Odgurmış, ona son sözlerini söyleyerek öğütlerde bulunur. Ögdülmiş saraya geri döndüğünde konuşulanları Hakan’a anlatır. Hakan, ona arkadaşını yalnız bırakmamasını söyler. Fakat Ögdülmiş, eve dönünce Odgurmış’ın ölüm haberini alır ve ağlayarak yas tutar. Hakan, vezirine taziyede bulunur ve sonunda her ikisi de baş başa vererek yurdu adaletle yönetirler. Yusuf Hâs Hâcib eserde bir yandan ideal devlet ve toplum hayatını işlerken bir yandan da gerçeğin içinde dolaşmış, temsili karakterleri konuşturduğu diyaloglarda bir devlet ve işleyiş örgüsü sunmuş, üstelik sisteme dair eleştirilerini de açık bir surette dile getirmiştir. Bu bakımdan Yusuf Hâs Hâcib’in, “semavi şehri” yeryüzünde kurmaya çalışan Fârâbi’nin ideal şehrini ameli bir nizamnâme haline getirdiği ve siyaset düğümlerinin nasıl çözülebileceği usulünü öğrettiği söylenebilir.

Kutadgu Bilig, toplumu oluşturan fertlerle bunların görev ve sorumlulukları içerisinde dönemin hayat felsefesini de ortaya koymuş ve bir tiyatro ya da münazara şeklinde süren diyalogların her birini birer şiir, atasözü veya mesel şeklinde sunmasıyla da eserin sanatsal yönünü ve etki derecesini artırmıştır. Dolayısıyla eseri sadece devlet görevlilerine ahlak dersi veren kuru bir nasihat kitabı olarak değerlendirmek doğru bir yaklaşım olmaz.

Kutadgu Bilig 3

Uzgen (Özgen)’de bulunan anıtmezardan ahşap kapı detayı.

Mutluluk Veren Bilgi mi, Hükümdarlık Bilgisi mi?

Bütün bunlara rağmen Kutadgu Bilig’in merkeze aldığı temel mefhumun “devlet” olduğu muhakkak. “Ey bu kitabı makbul bulan ve bu Türkçe esere hayretle bakan kimse. Bu kitap herkese yarar. Fakat en çok memleket ve şehirleri idare eden hükümdar için faydalıdır...” Böyle diyen müellif, eserin esas amaç ve mahiyetini açık bir şekilde ortaya koyar.

Bu noktada eserin adının Kutadgu Bilig olması da tesadüf değil. Bu isim, çok eski bir Türkçe kelime olan “kut”un farklı şekillerde anlamlandırılması neticesinde günümüz Türkçesine “mutluluk, saadet, iyi talih, baht, şans, ikbâl, bahtiyarlık veren bilgi” şeklinde aktarılmış. Yine de kut’un asıl anlamının “siyasi hâkimiyet” ya da “siyasi hâkimiyet kudreti, devleti idare kudret ve salahiyeti” olduğu biliniyor. Kelimenin “iyi talih, şans, baht, ikbal, uğurluluk, saadet, mutluluk ve bahtiyarlık” gibi ikincil, üçüncül, dördüncül anlamlarının sonradan ortaya çıkan tali manalar olup kut’un gerçek anlamını yansıttığı söylenemez.

Bu bakımdan Kutadgu Bilig’den bahsedilirken kut kelimesini “siyasi hâkimiyet” ya da “siyasi hâkimiyet kudreti” şeklinde değil de mutluluk ve saadet olarak anlamlandırmak, eserin mahiyeti ve kıymeti hakkında ciddi bir yanlış anlamaya ve algı kırılmasına sebep olacağından son derece yanlıştır. Bu durum Kutadgu Bilig’in sadece ismi için değil, bütün eser için de geçerli. Eser metninde çok sık bir şekilde geçen kut kelimesinin de mutluluk, saadet ve diğer tali anlamlarıyla ifade edilmesi, beyit ve cümlelerin asıl manalarının dışında anlaşılmasına sebep olur. Bu bakımdan hem genel anlamda Türk devlet anlayışında büyük yeri olan hem de Kutadgu Bilig’in ismi ve anahtar kelimesi vaziyetinde bulunan kut mefhumunun doğru anlaşılması için bu yanlış tercüme veya aktarım tercihlerine son derece dikkat etmek gerekir.

Kutadgu Bilig 4

Ayşe Bibi Türbesi, Kazakistan’ın Ayşe Bibi Köyü’nde inşa edilmiş. Yapıya ait bir inşa kitabesi yok. Bazı araştırmacılar, yapının mimari ve teknik özelliklerine göre Karahanlılar devrine ait olduğunu düşünüyor. Genel kabul, türbenin Karahanlı hükümdarlarından Şemsü’l Mülk Nasır bin İbrahim ile evlenmiş olan Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın kızına ait olduğu yönünde.

Eserin bu yönünün yeteri kadar ya da daha doğru bir ifadeyle gerektiği şekilde ön plana çıkarılamamış olması, Kutadgu Bilig’in Aristo, Platon, Farabi ve Nizâmü’l-mülk gibi yazarların aynı kategorideki eserleri kadar ilgi görmesini engellemiş, hatta bazı yazarlar tarafından büsbütün “önemsiz” olarak değerlendirilmesine sebep olmuştur.

Türk kültür ve düşünce tarihinin en önemli kaynaklarından biri olan Kutadgu Bilig, Türk milletinin asırlardan beri toplanmış ahlâk, siyaset ve hukuka dair fikirlerin bir hülasası olarak kabul edilebilir. Gerçekten de eser incelendiğinde kendisinden önce veya sonra kaleme alınan diğer siyasetnamelerde rastlanmayacak derecede felsefi bir derinliğe, üslup, şekil ve mahiyet özelliklerine sahip bulunduğu hemen anlaşılır. Bu bakımdan eser üzerinde yapılacak dikkatli okumaların, Kutadgu Bilig’in, çok geniş bir alana yayılmış düşünce evreni içerisinde şimdiye kadar fark edilmeyen, dikkat çekmeyen veya üzerinde durulmayan bambaşka konular için de ilham kaynağı olacağını belirtmek gerekir. Dolayısıyla Kutadgu Bilig’in, Reşit Rahmeti Arat’ın ifadesiyle “hâlâ el sürülmemiş bir abide halinde karşımızda durduğu” muhakkaktır.


PROF. DR. ERKAN GÖKSU, DOKUZ EYLÜL ÜNİVER SİTESİ, TARİH BÖLÜMÜ