Anadolu... Orta Asya’dan batıya doğru uzanan üç tarafı denizlerle kaplı bu coğrafyanın dünya tarihindeki gizemli jeolojik hikâyesinin başlangıcı 40 milyon yıl öncesine kadar gider. Biliyoruz ki Dünya paleocoğrafyasını biçimlendiren olayların başında levha tektoniği yani kıta hareketleri gelir. Bu hareketler dünya var olduğundan beri devam etmiş ve edecektir. Yaklaşık 40 milyon yıl önce Anadolu’nun yer alacağı coğrafya günümüz Akdenizi’nin atası Tetis Okyanusu’nun sularıyla kaplıydı. Büyük Okyanus üzerinde gondvana kökenli birçok küçük kıtacığın levha hareketleri nedeniyle Avrasya kıtasına doğru yaklaşarak ve tektonik hatlarla birleşerek bir araya gelmesi 30- 25 milyon yıl gibi bir zaman aralığındadır. Bu kıta topluluğunun kuzeydeki ana kıta Avrasya’ya çarpmasıyla bildiğimiz Karadeniz Dağları biçimlenir. Bu çarpma sonucunda Erzincan’dan batıya Saroz Körfezi’ne kadar Kuzey Anadolu’yu boydan boya kat eden bir kırık hat oluşur ki bu Kuzey Anadolu Fayı’dır. Neojen zamanı (21 - 5 milyon) bu coğrafya için son derece aktif bir dönemdir. Volkanizma, depremler, iklim, gibi birçok doğa olayı bu coğrafyaya şekil veren süreçlerdir.
Levha hareketlerinin bu coğrafyaya etkisinin en güzel örneklerinden biri de Arabistan levhasının Anadolu’ya çarpmasıdır. Tetis Okyanusu ikiye ayrılır. Batısı Akdeniz, doğusu da İndo-Pasifik olur. Tetisi bölen Arap levhası da büyük bir kara köprüsü haline gelir. Böylece Afrika’dan Anadolu’ya oluşan bu yolla Afrika’nın vahşi faunası Anadolu’ya geçerek yerleşir. Günümüzde Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bulunan memeli hayvanlara ait fosiller işte bu göçten geriye kalanlardır. Miyosen döneminin sonlarına gelindiğinde Messiniyen’de 7 milyon yıl önce Cebelitarık Boğazı tektonik hareketler sonucunda kapanır ve Akdeniz’in Atlantik Okyanusu ile ilişkisi kesilir. İzole olan Akdeniz bir süre sonra şiddetli buharlaşma nedeniyle bir tuz çölüne dönüşür. Değişen bu koşullar nedeniyle kurak iklim yakın coğrafyada yaşayan memeli hayvan faunasını yok eder. 400 bin yıl kadar süren bu kötü koşullar, Cebelitarık Boğazı’nın yeniden açılmasıyla birlikte Atlantik Okyanusu’nun bol oksijenli sularının Akdeniz’e girmesiyle son bulur, iklim ılımanlaşır.

İklim, Anadolu coğrafyasının şekillenmesinde önemli bir etmendi. Şiddetli yağmur ve erezyonlar coğrafyayı sürekli değiştirdi. Kapadokya bu etmenlerle şekillenmiş, doğanın yarattığı bir sanat eseridir.
Pliyosen Zamanı’nda (5 - 2 milyon yıl önce) volkanik aktivite artar. Erciyes, Hasan Dağı, Nemrut, Tendürek, Süphan ve Ağrı bu zamanda oluşur. Kuzeyde Karadeniz Dağları, güneyde Toroslar, doğuda yüksek volkanik dağlar arasında kalan ve batıda Ege Denizi’ne doğru sonlanan faylarla sınırlı düzlükler ve göller; Pliyosen’de Orta Anadolu’yu bir bozkır düzlüğüne dönüştüren coğrafyanın bileşenleridir. İklim şekillenmeye yardımcı olur. Şiddetli yağmurlar ve erozyon devamlı coğrafyayı değiştirir. Kapadokya bu etmenlerin sonucunda biçimlenir, doğa burada sanatı yaratır. Son zaman 2 milyon yıldan günümüze, Kuvaternerde dünya buzul dönemine girer ama Anadolu bu olayın periferisinde yani az etkisinde kalır. Buna rağmen göl alanlarının su seviyeleri düşer, Anadolu’yu çevreleyen denizlerin kıyıları genişler. Anadolu günümüzden 10.000 yıl önce bu buzullaşmanın etkisinden kurtulur ve geride gizemli bir tarih bırakır. Bu tarihi doğanın kitabelerinden okuduğumuzda şöyle deriz: “Anadolu öyle bir coğrafyadır ki; milyonlarca yıl süren jeolojik olayların bir biri ardına sıralandığı, memeli hayvanların Afrika’dan, Kafkaslardan, Balkanlardan göç edip yerleştiği, insanın, Homo erectus ile başlayan ve diğer göçlerle birlikte 10.000 yıl önce Orta Asya’dan Anadolu’ya devam eden enigmatik yolculuğu, kültürlerin, dinlerin, imparatorlukların ve doğanın sanat biçemlerinin birbirine karıştığı bir yurttur.”
* Prof. Dr. Mehmet Sakınç / İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü