Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır derler. Ama Kurukahveci Mehmet Efendi’nin tam 150 yıldır hatırı var, hem de dünya çapında. Böyle köklü bir marka olmak kolay değil. Bu başarısını neye borçlu? Cumhuriyetten sonra 1934’te Soyadı Kanunu’nun çıkmasıyla “Kurukahveci” soyadını alan ailenin üçüncü kuşağından Mehmet Kurukahveci ile bu köklü geçmişi konuştuk.

Türkiye’nin en köklü markalarından Kurukahveci Mehmet Efendi 1871 yılında kurulmuş, bu sene 150. yıldönümü. Kurukahveci Mehmet Efendi nasıl kuruldu?
Dedem Mehmet Efendi’nin babası Hacı Hasan Efendi, Eminönü’nde Mısır Çarşısı’nın arka kapısının karşısındaki 1 No’lu dükkânda aktariye işleriyle meşgulmüş. Mehmet Efendi, çeşitli baharatların ve sahlebin yanında kahvenin de satıldığı bu küçük dükkânda çocukluk yaşlarından beri babasıyla birlikte çalışırmış. O dönemlerde çoğu evde kahve çiğ çekirdek olarak alınır, kahve tavalarında kavrulduktan sonra el değirmenlerinde öğütülürmüş. İşi devraldığında Mehmet Efendi taze kavrulup öğütülmüş halis kahveyi küçük kese kâğıtlarına doldurarak hazır olarak satmaya başlamış. Kısa süre içinde kahveseverler arasında “kuru kahveci” olarak ünlenen Mehmet Efendi, birkaç yıl sonra yandaki iki dükkânı da alarak işlerini büyütmüş. 1934’te Soyadı Kanunu’nun çıkmasıyla ailemiz “Kurukahveci” soyadını almış. Mehmet Efendi 1931’de vefat ettikten sonra, işi “mahdumları” yani oğulları, Hasan, Hulusi ve Ahmet Kurukahveci sürdürdü. Firmamız bugün üçüncü ve dördüncü Kurukahveci nesilleri tarafından yönetiliyor.
"Kahve üretiminin her aşaması büyük incelik isteyen son derece karmaşık bir süreçtir; bir nevi sanattır."
Kurukahveci Mehmet Efendi’yi nesilden nesile taşıyan sır nedir?
Kahve üretiminin her aşaması büyük incelik isteyen, karmaşık bileşenleri olan bir süreçtir; bir nevi sanattır. Çiğ kahve çekirdeğinin seçimi, harmanı, kavurulması, öğütülmesi – özellikle Türk kahvesinde geleneksel damak tadımıza uygun lezzetin elde edilebilmesi – ayrı bir ustalık, bilgi ve birikim ister. Kahve çekirdeği nasıl seçilir? Nasıl dengeli bir şekilde harman edilir? Doğru kavurma ve öğütme derecesi nedir? Bütün bu bilgi ve tecrübe bizde “iş başında” öğrenilir, babadan oğula, ustadan çırağa aktarılır. Kurukahveci Mehmet Efendi büyük bir ailedir; 20–30 hatta 60 senesini firmaya adayan birçok çalışanımız var. Ailenin çocukları olarak da hepimiz Eminönü dükkânında kahve tanelerini ayıklayarak, tezgâhta kahve tartarak işe başladık.
Firmanın tarihinde birkaç kez büyük zorluklar yaşandı. 1940’lı, 50’li ve 70’li yıllarda ekonomik sıkıntılar ve döviz darlığı nedeniyle dönem dönem kahve ithal edilemedi; özellikle 1977–82 yılları arasındaki son kahve yokluğunda, dünyaya armağan ettiğimiz Türk kahvesi kendi ülkemizde bulunamaz olmuştu. 1979–81 seneleri arasında firmayı ayakta tutabilmek ve kahveseverlere alternatif sunabilmek için çay ve ıhlamur sattığımızı hatırlıyorum. Aynı dönemde Galatasaray mağazamızı kapatmak zorunda kaldık. 1982’de kahve ithalatı serbest bırakıldığında kahve neredeyse unutulmuş haldeydi. Bu zor dönemleri Eminönü mağazasını yöneten, hepimizin “Murat Ağabeyi” Murat Çeker, muhasebemizden sorumlu Şemsi Uçakçı, yine Eminönü’nde kavurmadan sorumlu Şaban Çiçekçi Usta ve diğer çalışanlarımız, iş ortaklarımız – ve tabii ki müşterilerimiz – ile birlikte atlatabildik.
1980’li yılların sonundan itibaren firmamız büyük adımlarla hem yurtiçinde hem yurtdışında gelişim ve büyüme hamleleri gerçekleştirmeye başladı. Burada kahvenin tazeliğini uzun süre koruyan yeni ambalajlar geliştirilmesi kritik öneme sahipti.
Kurukahveci Mehmet Efendi’nin 150 yıllık sürekliliğinde markaya gösterdiğimiz özenin de büyük bir rolü var. 1933’te dönemin en büyük grafik tasarımcısı olan İhap Hulusi’ye hâlâ kullandığımız “kahve içen insan” logosu yaptırıldı, 1992’de tasarımcı Bülent Erkmen bu logoyu küçük değişikliklerle bir kurumsal kimlik sistemine dönüştürdü. Tüm ambalajlarda ve iletişim malzemelerinde bu kurumsal kimlik kurallarının uygulanmasına hassasiyetle dikkat ediliyor.
"Üretim tesisimiz dünyanın en modern ilk 10 kahve tesisi arasında gösteriliyor."
İkinci kuşak yöneticiler ne gibi yenilikler getirdiler?
Dedem Mehmet Efendi’nin üç oğlunun da aile şirketine önemli katkıları oldu. Amcalarımız Hasan Selahattin ve Hulusi Mehmet 1930’lu yılların başında bugün hâlâ kullanmakta olduğumuz Eminönü mağazasının yapımına ön ayak olmuş, yurtdışından yeni kavurma ve öğütme makineleri getirtmiş, markalaşma yolculuğunu başlatmış. Ancak Hulusi Amca 30 yaşında, Hasan Amca da 47 yaşında vefat edince, aile şirketinin yükü babamız Ahmet Kurukahveci’nin omuzlarına kalmış. Yeniliklere çok meraklı olmasına rağmen ekonomik sıkıntılar ve zorluklar nedeniyle bu planlarını gerçekleştiremediyse de 90’lı yıllardaki büyüme hamlemizin temellerini attı. Ayrıca 50 yıla yakın yöneticiliği boyunca sürdürdüğü iş idaresi anlayışı, dededen gelen ve halen devam ettirmeye özen gösterdiğimiz kurum kültürümüzün yerleşmesini sağladı.
"Türk kahvesinin bugün Mehmet Efendi adıyla anılıyor olması bizler için hem büyük bir ayrıcalık hem de büyük bir sorumluluktur; kahveseverlerin beklentilerini her yudumda karşılamak zorunda olduğumuzun her an bilincindeyiz."
Bugün dördüncü kuşak yönetimde, değil mi?
Evet, yönetimde üçüncü ve dördüncü kuşak birlikte görev yapıyoruz. Bugün üretim faaliyetlerimiz Dudullu’da, dünyanın en modern ilk 10 kahve tesisi arasında gösterilen yeni tesislerimizde sürüyor. Eminönü’ndeki üretimimiz de devam ediyor, tabii ki, ancak yurtiçi ve yurtdışı pazarlar için tüm paketli kahvelerimiz 1995’ten bu yana yeni tesislerimizde gerçekleştiriliyor.
Kurukahveci Mehmet Efendi bugün en bilinen Türk kahvesi markası. Marka için “kültür elçisi” diyebilir miyiz?
Türk kahvesinin bugün Mehmet Efendi adıyla anılıyor olması bizler için hem büyük bir ayrıcalık hem de büyük bir sorumluluktur; kahveseverlerin beklentilerini her yudumda karşılamak zorunda olduğumuzun her an bilincindeyiz. Türk kahvesi kültürünün elçiliğini gururla sürdürüyoruz, yurtdışında sürekli tanıtım faaliyetlerimiz oluyor. Günümüzde kahvemiz Avrupa, Amerika, Asya, Afrika ve Avustralya kıtalarındaki 60’a yakın ülkede tüketiliyor. Amerika’dan İspanya’ya, Fransa’dan Japonya’ya kadar pek çok fuar ve festivalde stant açarak Türk kahvesi sunumu yapıyoruz. Tadımlar sırasında da Türk kahvesinin tarihçesini ve kültürümüzdeki yerini anlatıyoruz.

Sadece Türk kahvesi değil, espresso, press pot ve filtre kahve de üretiyorsunuz. Kahvelerinizin lezzetini neye borçluyuz?
Geleneksel ustalık ve titizliğimize borçluyuz diyebilirim. Tüm kahvelerimiz yüksek kalitede Arabica türü kahve çekirdeklerinden üretiliyor. Bu çekirdeklerin yetiştikleri bölgeye özgü bir aroması var, bunu çıkarmak için özel tasarım kavurma makineleri kullanıyoruz. Bu işlemle kahvenin kalitesini ve performansını en üst seviyeye çıkararak en ideal harman ve aroma profilini oluşturuyoruz. Aromayı ve tazeliği korumayı sağlayan özel ambalajlarla paketliyoruz.
Aslında Avrupa tarzı kahveler, eski deyimle “alafranga kahve”, bizim için yeni bir şey değil; 1930’lu yıllarda bile, az miktarlarda da olsa, üretiliyor, Beyoğlu’nun meşhur pastanelerine veriliyordu. Yeni nesil kahve tutkunlarına da farklı pişirme yöntemlerine uygun değişik lezzet ve aromalarda kaliteli kahveler sunmaya gayret ediyoruz ama odağımızda her zaman Türk kahvesi olacaktır.