Bir gün Tahtakale’den Kapalı Çarşı’ya doğru yolunuz düşerse ve o yol üzerindeki hanların birinden çekiçlerin ve örslerin çıkardığı müziği duyarsanız bilin ki o handa en az otuz yıllık gümüş ustaları dövü yapıyordur. Merakınıza yenilip eğer, girerseniz o taş kemerli asırlık hanlardan birine, göreceksiniz ki o dövü sesine ocakçının silindirinin çarkı eşlik ediyordur. Sadece seslerine değil, kakmaları, sıvamaları, ajurları, cilalarıyla asırlık bir kültürü yaşatan ustalara da şahit olacaksınız orada.

Toprağın derinliklerinden çıkan, kullanım alanı sanayiden endüstriye, ev eşyasından antikaya, süs eşyasından ikonalara kadar yaşamın her alanında karşımıza çıkan, değerli bir madendir gümüş. Yıllardır ustalarından aldıkları öğretiyi yetenekleri doğrultusunda evrilttikleri duygularını gümüşe tek tek işleyen ustalardır onlar. Gümüşe mana katan işçilerdir.

Asırlara direnen taş kemerlerin içinde, yüz yıllık soğuk mermer basamaklarla çıktıkları katlarda, 10 -15 adımlık dükkanlarda bize evladiyelik gümüşleri, duygularımızın aynasını, yüzlerce yıllık bir kültürün mirasını madene işleyerek sunarlar.

Gümüş atölyeleri, genelde yüzyıllık çarşı Kapalı Çarşı’nın etrafına konuşlanmış hanlarda; Büyük Yeni Han, Pastırmacı Han, Kalcılar Han’da, kimisine göre oldukça sesli ama çoğu kişinin artık çok da farkında olmadığı küçücük dükkanlarda yaşatırlar gümüşü.

Atölyeler, aileden gelen, köklü ustalarla anılır. Onnik Usta, Bedros Usta, Metin ve Yeprem ustalar ve niceleri... Hani öyle çok da değiller artık, sayıları belki yüzü biraz geçkincedir. Atölyelerde tasarım, model çıkarma ve yaratıcılıkla uğraşılırken, Alican Usta, Yücel Usta, Ahmet Usta, Şevket Usta, Aydın Usta, İskender Usta gibi nice ustalar da üretilen tasarımın son halini alabilmesi için gereken kakma (desen işleme-elle döverek), ajur(desen işleme-aletlerle keserek), kalıp alma, döküm yapma, levha çıkarma, cilalama, kalemkar, telkari, sovat, telçi, mine gibi işlemleri yapıyor. Bütün bu işlemler hemen hemen tek bir gümüş eşyasına uygulanıyor.

Dokuz yüz elli derecede eriyen maden, soğuyunca ustaların elindeki hünerle tekrar ısınıyor ve evlerimizde o sıcaklığını sonsuza dek koruyor. “Kimisi şamdan, kimisi şekerlik, kimisi bardak oluyor. Bunlar zenginlik göstergesi sanılıyor, oysa sağlık” diyor Onnik Usta. Ve ekliyor: “ Zenginliği para birimiyle ölçersen gümüşte fakir kalırsın”. Ustalardan en çok duyduğum şey hiçbir ürünün tek ustanın elinde bitmediği. Bu kadar meşakkatli ve yorucu olan bir meslek artık günümüzde çıraksız. Bu yakın zamanda ustasız olacak anlamın geliyor.