Sizi tanıyabilir miyiz?

Dokuz Eylül Üniversitesi Radyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesiyim. 1977 yılında Bornova Anadolu Lisesi’nden, 1984 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. 1990 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi’nde radyoloji uzmanı olduktan sonra akademik kariyerimi bu kurumda sürdürdüm. İçlerinde dekanlık, anabilim dalı başkanlığı gibi çok çeşitli idari görevler yaptığım kurumda ülkemizin ilk tam donanımlı dijital radyoloji departmanın kuruluşunu gerçekleştirdim. Radyolojide temel ilgi alanlarım mamografi, girişimsel radyoloji ve abdomen radyolojisi oldu. Yayınlanmış biri uluslararası 4 kitabım, 100’den fazla yayınım bulunuyor. İlgi alanlarımın arasında tıp eğitimi ve tıp bilişimi de oldu. Bu konularda etkinlik gösteren derneklerin kurucu üyesi oldum, başkanlıklarını da yaptım. 2010 yılında Sağlık Hizmetleri Yöneticiliği Ödülü’nü aldım. Avrupa Radyoloji Derneği’nde çok sayıda kurulda görevlerim bulunuyor. 2018 yılında Anadolu Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Lisans Diploması aldım. Başlıca ilgi alanlarım karikatür, müzik, bahçe ve ahşap İşleri. Mizah dergisi, kedi bibloları ve plak koleksiyonum bulunuyor. Evliyim, iki oğlum var.

“Gülmek İyileştirir” 1


Karikatür ile olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?

Tıp eğitimim öncesinde ODTÜ’de bir yıl öğrenciliğim oldu. O dönemde üniversitenin karikatür kulübüne katılarak ilk deneyimlerimi yaşadım. İzmir’e döndüğümde, Ege Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Cumhur Ertekin’in de içinde bulunduğu İzmirli çizerler grubu ile tanışarak çalışmalarına katıldım. O dönemde çok sayıda karma sergi ve etkinlikte yer aldım. İlk kişisel sergimi de o dönemde Resim Heykel Müzesi’nde 1979 yılında açtım. Karikatüre toplumsal ilginin büyük olduğu yıllardı. Bir yandan gazete ve mizah dergileri, bir yandan yarışmalar ve sergiler karikatürün izleyici ile buluşmasını kolaylaştırıyordu. Bu kapsamda İzmir’de ilginç sergiler açtık. Bunlar arasında, troleybüsler içinde ulaşım sorunlarını konu edinen “Karakatır Karikatür Sergisi”, İzmir Fuarı çitlerinin dış yüzünde Barış Karikatürleri, Kuşadası Şehir Parkı’nda büyük bezlere çizdiğimiz, mandalla çamaşır ipine asarak sergilediğimiz karikatürlerden oluşan sergiler bulunuyordu. İzmirli çizerler olarak kendimizi geliştiren çok verimli bir ortama sahiptik. Her hafta toplanıyor, bir konu üzerinde çizdiğimiz karikatürleri tartışıyor, birbirimize geribildirimler veriyor, karikatür tarihini gözden geçiriyor, ünlü çizerleri ve albümlerini konu ederek kendimizi geliştiriyorduk. Bir süre yerel basında çıkan iki gazetede haftalık mizah ekleri de hazırladık. O yıllarda karikatürcülerin en çok ilgi gösterdikleri etkinliklerden biri de ulusal ve uluslararası yarışmalara katılmaktı. Ben de bu yarışmalara katıldım ve bazılarından ödüller aldım. Bunlar arasında İş Bankası Karikatür Ödülleri, Yarın Dergisi Yarışması, Tabipler Birliği Çocuk Sağlığı ve Hakları Yarışması, Muğla Belediyesi Tarihe Saygı Yarışmasında aldığım ödüller ilk akla gelenler.

Karikatüre ilişkin doküman toplama uğraşım da bu dönemde başladı.  Mizah dergileri yanı sıra karikatür albümleri, konuyla ilgili kuramsal çalışmalar, gazete kupürleri toplamaya başladım. O dönemde gazetelerde çıkan çeşitleri karikatürleri keserek albümler de yaptım. 70’i, 80’li yıllarda mizah dergisi toplamanın en yaygın yolu, bu dergileri sahaflardan el etmekti. Mizah dergisi toplama uğraşım uzun yıllar farklı yoğunlukta sürerek devam etti.


“Gülmek İyileştirir” 2


Mizah dergisi toplama amacımız ne oldu? Bu anlamda koleksiyon ve koleksiyonerlik hakkında görüşleriniz nelerdir?

Koleksiyonculuk, sadece nesneleri bir araya getirmekten çok daha fazlasını ifade eden karmaşık bir olgudur. Bu olgunun arkasında, bireyin psikolojik dünyasına ışık tutan çeşitli unsurlar yatar. Koleksiyonculuk, kimlik arayışından nostaljiye, kontrol ihtiyacından estetik zevke kadar pek çok farklı psikolojik güdüyle şekillenir. Örneğin koleksiyonculuk, bireyin kimliğini ve ilgi alanlarını dışa vurma şekli olabilir. Koleksiyon, kişinin kendini nasıl gördüğünü, değerlerini ve tutkularını yansıtır. Benim mizah dergisi toplama motivasyonumda mizaha verdiğim değer en önde gelen unsur olsa gerek.

Koleksiyonculuk, geçmişe duyulan özlemi ve nostaljiyi de temsil edebilir. Koleksiyoncular, geçmiş dönemlere ait nesneleri biriktirerek, o dönemlerin atmosferini ve anılarını yeniden yaşatmak isterler. Mizah dergileri toplama uğraşım da bu duygunun da etkili olduğunu düşünüyorum. İlerleyen yıllarda özellikle kendi alanım olan sağlık ve radyoloji ile ilgili unsurların içeren dergileri bulmak beni çok daha fazla heyecanlandırdı. Bu ilgi beni, karikatürün toplumsal yaşantıyı yansıtma becerisinden yola çıkarak sağlık politikalarının karikatüre nasıl yansıdığını araştırmaya yöneltti ve bu alanda birkaç yayın yapmamı sağladı. Dergilerin sayfaları arasında dolaşarak geçmişte yaşana olayları ve mizaha nasıl yansıdığını görmek gerçekten çok keyifli bir uğraş.

Koleksiyonculuğun bir başka unsuru da, bazı bireylerin hayatları üzerinde kontrol hissi sağlama gücü olabilir. Koleksiyon, düzenli ve sistemli bir şekilde bir araya getirilmiş nesnelerden oluşur. Bu düzen, bireyin hayatındaki belirsizlikleri ve karmaşıklığı dengelemesine yardımcı olabilir. Ben bu anlamda kendi veri tabanımı oluşturmak için epeyce zaman harcadım. Ülkemizde, başlangıcından bu yana çıkmış mizah dergilerini listelemek ve koleksiyonu oluştururken bana yol göstersin istedim. Dergileri yayınladıkları yıllar, sahipleri, sorumlu müdürleri, kapanış tarihleri ve kaç sayı yayınlanmış oldukları gibi bilgiler açısından sınıflandırdım. Dergileri uygun koşullarda, uygun sırada, dosyalar halinde tutmak ve bir düzende toplamak da bu işin parçalarını oluşturuyor.

Koleksiyonculuk, bir başka açıdan sosyal bir gruba ait olma ve diğer koleksiyoncularla bağlantı kurma ihtiyacını da karşılayabilir. Koleksiyoncular, benzer ilgi alanlarına sahip kişilerle bir araya gelerek, bilgi ve deneyimlerini paylaşırlar. Bu koleksiyonunuza yeni dergiler katmak için de iyi bir fırsat olabiliyor. Bu konuda bir birikim yaptığınızı gören dostlarınızdan da koleksiyona katkılar alabiliyorsunuz. Bu yönleri ile koleksiyonculuk, bireye psikolojik tatmin ve mutluluk duygusu veriyor. Koleksiyonunu tamamlamak, yeni bir nesne keşfetmek veya koleksiyon hakkında bilgi edinmek, bireyin kendisini iyi hissetmesine neden oluyor.

 

“Gülmek İyileştirir” 3


Mizah dergisi koleksiyonculuğu nasıl yapılabilir? Kendi Koleksiyonunuz hakkında bilgi verebilir misiniz?

Ben ülkemizde başlangıcından bu yana çıkmış Türkçe mizah dergileri toplamaya çalışıyorum. Mizah dergisi koleksiyonerliği birden çok şekilde yapılabilir. Çıkmış tüm dergilerin bütün sayılarına erişmek ve bunları toplamak elbette bu konuda yapılabilecek en ideal çaba olur. Ancak bunun bireysel olarak yapılması neredeyse olanaksız ve bir örneği olduğunu da sanmıyorum. Her yayınlanmış derginin bir örneğini toplamak, ilk sayılarını toplamayı hedeflemek, belirli bir döneme ait dergileri toplamak, Latin harfleri öncesi ya da sonrasında çıkan dergileri toplamak, belirli temaları (savaş, sağlık, eğitim vb) işleyen sayıları toplamak, Atatürk gibi tarihi ve özel kişiliklerin karikatür ya da metinleri içeren sayıları bir araya getirmek bu alandaki koleksiyonerlik örneklerini oluşturuyor. Sadece nadir örnek toplamayı hedefleyen koleksiyonerler de olabilir. Son yıllarda buna çizerlerin orijinal çizimlerini toplama uğraşı da eklendi.

Benim koleksiyonumun ana hedefi her yayınlanmış derginin bulabildiğim bir örneğini toplamak. Ancak diğer toplama yöntemlerini de yeri geldiğinde kullanıyorum. Tam serisi bulunan dergi örneklerim de var.

Ülkemizde Türkçe mizah dergilerinin ilk olarak 1870 yılında yayına başladığını biliyoruz. Terakki Eğlencesi ve Diyojen isimli dergilerle başlayan yayınlar, farklı dönemlerde artan ya da azalan yoğunluklarla çıkmış ve günümüze değin yaklaşık 300 farklı dergi yayın hayatımıza girmiştir. Bunlardan Karagöz, Akbaba, Gırgır gibi örnekler gerek tiraj gerekse uzun soluklu yayıncılık yaşamları ile dikkat çeker. Yıllar içinde bayilerden satın alma, sahaflardan edinme, eş dostların katkıları ve müzayedelerden elde ettiğim koleksiyonumu büyütmeye çalışıyorum. Nadir örnekler ve 1870’lerde çıkan dergilerim de var.

Koleksiyonerlerin sorunları neler? Size göre çözüm önerileri verebilir misiniz?

Koleksiyonerlerin karşılaştıkları zorluklardan biri yüksek maliyetler olabilir. Bu özellikle nadir ve değerli parçaların edinilmesinde sorun oluşturabilir. Bir başka sorun sahte ürünlerle karşılaşmak olabilir. Bu mizah dergisi koleksiyonerliğinde görülen bir durum değişti ama efemera denilen basılı eserlerde ve orijinal karikatür koleksiyonculuğunda söz konusu olabilir. Depolama ve koruma da önemli sorunlar arasında yer alabiliyor.  Başlangıçta sorun oluşturmasa da koleksiyon büyüdükçe, depolama alanı ihtiyacı artar. Özellikle büyük veya hacimli parçalar için yeterli alan bulmak zor olabilir.

Koleksiyon parçaları hakkında doğru ve güvenilir bilgiye ulaşmak da zor olabilir. Farklı alanlarda rehber ve kaynak eserler olabiliyor. Nümüzmatik ve filateli gibi alanlarda kataloglar işi kolaylaştırabilir. Mizah dergisi alanında da kuramsal kitaplar, kaynakçalar ve tez çalışmaları var. İnternette de giderek çoğalan kaynakçalar bulmak olası.

Akla gelen diğer sorunlar arasında koleksiyon piyasasındaki değişimleri takip etmek ve fırsatları değerlendirme zorluğu, koleksiyonculuğun bazı kişilerde bağımlılık haline dönüşebilmesi, koleksiyon parçalarının mülkiyet hakları konusunda sorunlar sayılabilir.

Bu sorunlarla başa çıkmak için iyi bir bütçe planlaması yapmak, güvenilir kaynaklardan alışveriş önem taşıyor. Koleksiyonları uygun koşullarda saklamak ve koleksiyon yapılan alan hakkında bilgi ve uzmanlıklarını geliştirmek gerekli. Diğer koleksiyonerlerle iletişim kurarak deneyimleri paylaşmak iyi bir yol olabilir.


“Gülmek İyileştirir” 4


Koleksiyonunuzla ilgili gelecekte neler yapmayı planlıyorsunuz?

Koleksiyon yapanların benzer olarak yaşadıkları süreçlerden biri koleksiyonlarının kendilerinden sonra nasıl değerlendirileceği? Bu bazı koleksiyonerlerde belirli bir zaman sonra toplama motivasyonunu azaltabiliyor. Bazı koleksiyonerler ellerindeki bu kültürel mirası müzelere devretmek için çaba gösteriyorlar. Yukarıda değindiğimiz depolama ve sergileme zorlukları da bunu zorunlu kılabiliyor. Benim de bu arayışlara girme olasılığım yüksek.

Ancak burada daha çok değinmek istediğim, koleksiyon sürecinde gerekli olduğunu düşündüğüm bir yöntem. Bence her koleksiyoner topladığı ürünlerden katma değer yaratabilecek etkinlikler üretmeli. Bu mizah dergileri alanında sergiler açmak, konuşmalar düzenlemek, makaleler hazırlamak ve buna benzer paylaşımlar yapmak olabilir. Zaman zaman iyi koleksiyonların yüksek lisans tezlerine konu edinilmesini de çok önemsiyorum. İşin bir başka yönü de koleksiyonu konuyla ilgili yan dallarla zenginleştirmek olabilir. Örneğin mesleğimle de ilgili olduğundan mizah dergilerinde çıkmış ve röntgeninin metafor olarak kullanıldığı karikatürleri topluyorum. Bunlardan bir sergi ve yazı çıkarmayı hedefliyorum. Benim gelecekte yapmak istediklerim bu ve buna benzer işler.

Tıp ile mizah ve karikatür arasında bir bağ kurulabilir mi? Bu iki alanı nasıl ilişkilendirdiniz?

Mizah ve karikatürün her alanla bağı kurulabilir. Ama tıpla ilişkisi sanırım daha güçlü. Zira her ikisinin de öznesi insan. Bu sıcak bağ nedeniyle çok sayıda hekim çizer yetişmiştir. Dr. Cumhur Ertekin, Dr. Barış Baklan, Dr. Halis Tokgöz, Dr. Kadir Doğruer, Dr. Altay Martı, Dr. Hatay Dumlupınar, Dr. Taner Özekk, Dr. Ümit Kartoğlu, Dr. Cahit Taşkıran, Dr. Yankı Yazgan ilk çırpıda aklıma gelenler. Bunların bazılarının içinde olduğu bir grup ile 1980 yılında Kuşadası’ndaki bir festivalde bir araya gelmiş ve halk koşusuna katılmıştık. Göğsümüze taktığımız, karikatürcüler derneğinin logosu olan kaktüsü koşarken çizdiğimiz, bez karikatürler oldukça ilgi çekmişti. Ancak mizaha ve karikatüre ilgili hukukçular, mimarlar gibi gruplardan da çıkabiliyor. Belki de her alanda kendini bu yolla ifade etmek isteyenler var demek daha doğru.

Mizahın vazgeçilmez unsuru olan gülme eyleminin bilimsel açıdan ele alınması da mümkün. Bu konuda çok sayıda araştırma yapılmış. Neye, niçin ve nasıl güldüğümüz ile ilgili önemli ayrıntılar var. Sinir bilimde MR ve PET ile yapılan çalışmalardan yeni bilgiler elde edilebiliyor. Niye başkalarının zor duruma düşmesi (buzda kayan birini görmek vb) bizi güldürür, neden tehdit altında olduğumuz zamanlarda gülerek korunmaya çalışırız, hangi nedenle beklenmedik sonuçlara güleriz gibi soruların psikolojik ve antropolojik kökenlerini araştırmak da bu uğraşlar arasında.


“Gülmek İyileştirir” 5

Yapay zekâ araçları kullanılarak oluşturulan görseller son zamanların popüler sosyal medya paylaşımları arasında yerini alıyor. Profesyonel çizim becerisi gerektirmeyen AI araçları, herkesin karikatür üretmesine olanak sağlıyor. Sizce yapay zekâ karikatür kültürünü nasıl etkileyecek? Mizahın insana özgü espri anlayışını AI gerçekten yakalayabilir mi?

Yapay zekânın en önemli özelliklerinden biri öngörülemezliği. O nedenle karikatür alanının nasıl etkileyeceğini doğru olarak öngörmek pek kolay değil. Ancak bu alanın da çok fazla etkileme olasılığı bulunuyor. Her teknolojiden olduğu gibi yapay zekâ teknolojilerinden asıl beklenen, karmaşık ve zaman alıcı işlerin makinalara gördürülmesi, bunun sonucunda kazanılacak zamanda, insanın özgürce düşünebilmesi ve yeni yaratıcılıklar geliştirmesidir. Kişisel olarak yapay zekanın insan zekasını zenginleştirici bir araç olacağını düşünüyorum. Yapay zekâ algoritmaları şimdilik insanın üretmiş olduğu bilgiden yararlanarak bir tasarım yapabildiğinden ancak bilinen mizah kalıpları ve diline benzer yaratılar yapabilir diye düşünüyorum. İnsandan farklı olarak yakaladığı örüntülerden sunduğu mizah unsurlarını da görebiliriz. Bir fikrin karikatüre dönüşmesi ve görselin eldesinde ise sınırsız olanaklar sunabileceğini şimdiden görüyoruz. Yararlı olabileceği alanlardan biri de kopyalanan fikir ve çizimleri hıza yakalayabilme beceresi olabilir.

Yapay zekâdan konu açılmışken tıp alanında yapay zekanın rolünü nasıl yorumluyorsunuz? Yakın bir gelecekte bir doktor, AI’nn önerdiği teşhisi hastaya “insani” bir dille açıklayan, tedaviyi kişiselleştiren bir “ara bulucu” rolünde mi olacak? Örneğin bir doktorun yapay zekanın önerdiği tedaviyi kabul etme zorunluluğu mu olacak ya da kabul etmezse bir yaptırımı olabilecek mi? Ya da AI’nın yanlış teşhisinde sorumlu kim olacak?

Bu sorunuzu, sorunu uygun içeriği nedeniyle bir yapay zekâ algoritmasına (Gemini) sormayı denedim. Verdiği yanıt, vermeyi istediğimin neredeyse aynısı oldu. Hem de bu sadece 4-5 saniyede gerçekleşti. Bu yanıtı sizinle de paylaşıyorum. “Yapay zekânın tıp alanındaki potansiyeli gerçekten heyecan verici ve beraberinde önemli tartışmaları da getiriyor. Şu anki gelişim hızına baktığımızda, yakın gelecekte yapay zekânın doktorların en önemli yardımcılarından biri haline geleceği açıkça görülüyor.

Bence bahsettiğiniz "ara bulucu" rolü çok isabetli bir tanımlama. Yapay zekâ, muazzam miktarda tıbbi veriyi analiz ederek, insan gözünün kaçırabileceği örüntüleri ve bağlantıları ortaya çıkarabilir. Bu sayede daha hızlı ve doğru teşhisler konulmasına, kişiye özel tedavi planlarının oluşturulmasına ve hatta hastalıkların önlenmesine yönelik öngörülerde bulunulmasına yardımcı olabilir. Ancak, bu teknolojik gücü hastaya aktaracak, onunle empati kuracak, kaygılarını giderecek ve tedavi sürecini anlaşılır bir dille açıklayacak olan yine insan doktor olacaktır.

Yani, doktorun rolü tamamen ortadan kalkmayacak, aksine evrilecek. Doktorlar, yapay zekânın sunduğu verileri ve önerileri değerlendiren, hastanın bütüncül durumunu (sosyal, psikolojik faktörler dahil) göz önünde bulundurarak nihai kararı veren ve bu kararı hastayla etkili bir şekilde paylaşan bir konuma yükselecekler.

Peki, bir doktorun yapay zekânın önerdiği tedaviyi kabul etme zorunluluğu olacak mı? Şu an için böyle bir zorunluluk söz konusu değil ve etik açıdan da tartışmalı bir durum olurdu. Tıp, sadece algoritmaların değil, aynı zamanda deneyimin, klinik sezginin ve hastanın bireysel özelliklerinin de önemli olduğu bir alan. Bir doktorun, yapay zekânın önerisini kendi bilgisi, tecrübesi ve hastanın özel durumu ışığında değerlendirme ve gerekirse reddetme hakkı olmalıdır. Aksi takdirde, tıbbın insani boyutu zedelenebilir. Ancak gelecekte, yapay zekânın tanı ve tedavi başarısı kanıtlandıkça, doktorların bu önerilere daha fazla güvenmesi ve belki de belirli durumlarda gerekçesiz reddetmelerinin sorgulanması söz konusu olabilir. Şu an için bir "yaptırım" mekanizması olmasa da, tıbbi standartlar ve en iyi uygulama kılavuzları zamanla yapay zekâ önerilerini de içerecek şekilde güncellenebilir.

Yapay zekânın yanlış teşhisi durumunda sorumluluk meselesi ise oldukça karmaşık ve hukuki tartışmaları beraberinde getirecek bir konu. Şu anki durumda, nihai teşhisi koyan ve tedavi kararını veren doktor olduğu için sorumluluk genellikle doktorda olacaktır. Ancak, yapay zekâ sisteminin tasarımında, geliştirilmesinde ve kullanımında hatalar söz konusuysa, yazılım şirketi, üretici veya sağlık kuruluşu gibi farklı paydaşların da sorumluluğu gündeme gelebilir. Gelecekte, yapay zekânın tıbbi süreçlerdeki rolü arttıkça, bu sorumlulukların net bir şekilde tanımlanması ve yasal çerçevelerin oluşturulması gerekecektir. Belki de yapay zekâ sistemlerinin performansını denetleyen bağımsız kuruluşlar ve sigorta mekanizmaları geliştirilebilir.

Özetle, yapay zekâ tıp alanında devrim yaratma potansiyeline sahip olsa da, insan doktorun rolü vazgeçilmezliğini koruyacaktır. Gelecekte, doktorlar yapay zekânın güçlü analitik yeteneklerini kullanarak hastalarına daha iyi hizmet sunan, teknolojiyi insan dokunuşuyla harmanlayan "sağlık rehberleri" haline gelebilirler. Ancak bu dönüşümün etik, hukuki ve sosyal boyutlarının dikkatle ele alınması gerekmektedir.”

Hiç fena bir yanıt değil, öyle değil mi?

Sizce Türkiye’nin mizah anlayışı, karikatüre konu olan içerikler, eleştiriler koleksiyona başladığınızdan bu yana nasıl değişti?

Karikatür aynı zamanda bir iletişim aracıdır. Güncel olan kültürel, sosyal, politik ve ekonomik her türlü öğe karikatürün radarındadır ve bu nedenle sürekli bir değişim içindedir. Toplumun mizahi tepkileri, mizaha hoşgörüsü, çizerlerin kullandığı metaforlar bu nedenle sürekli değişir. Sanatsal estetikteki değişimler de çizgiye birebir yansır ve karikatür bulduğu yeni olanaklarla beslenir ve yenilenir. 80’li yıllarda karikatür gazetelerin baş sayfasında boy gösterecek bir yer sahipti. Sonraki yıllarda daha çok mizah dergilerinde nefes alabildi. Bu dergilerle absürt, mantık dışı ve kelime oyunlarına dayalı mizah daha fazla ilgi görmeye başladı. Sorunuzun zorluk içeren bir yanı da karikatür ve mizahın birden çok türü bulunması. Örneğin politik ve sosyal bir mesaj kaygısı olan karikatürler yanı sıra popüler kültürün bir parçası olarak argoyu, magazin unsurları, sözcük oyunlarını karikatürleştiren ürünler de bulunuyor. Ancak değişim tüm türler için geçerli. 2000'ler ve sonrasında ise değişimin hızı belirgin şekilde arttı. İnternet, sosyal medya ve dijitalleşme etkisi ile mizahın üretim ve tüketim biçimleri kökten değişti. Capsler, memler, kısa videolar ve sosyal medya paylaşımları yeni mizah formları olarak ortaya çıktı. Sosyal medya, herkesin kendi mizahını yaratıp paylaşabileceği bir platform sunarak bireysel mizah üretimini artırdı. Geleneksel medyada siyasi eleştirinin zaman zaman kısıtlanmasıyla, internet ve sosyal medya politik mizahın önemli bir mecrası haline geldi. Fotoğraf, video, GIF gibi farklı görsel formatlar mizahın ifade araçları arasına katıldı. Karikatür de dijitalleşmeyle birlikte yeni çizim teknikleri ve anlatım biçimleri kazandı. İnternet ve sosyal medya, mizahın ticarileşmesi için de yeni olanaklar sundu. Influencer marketing ve viral reklamlar aracılığıyla mizah, ticari amaçlarla da kullanılmaya başlandı. Bu mecralarda yapılan mizah daha çok anlık tüketime hizmet eder hale geldi.

Z-kuşağı olarak tanımlanan gençlerin (özellikle protestolardaki pankartlarda gördüğümüz) kendilerini mizahla ifade ediş biçimlerini siz nasıl yorumluyorsunuz?

Bence sosyal medya mizahın en etkin soluk alıp verdiği yer. Olağanüstü bir etkileşim yaşanan bu ortam güçlü bir ifade aracı olan mizahın sınırlarını zorlayacak örnekler ortaya çıkarıyor. Buradan gösteri pankartlarına da taşan örnekler çok başarılı. Birçoğu, mizahın temelini oluşturan ve bizi ters köşeye yatıran, olaya hiç akla gelmeyen bir pencereden bakmayı beceren yaratıcı ürünler. Daha akılda kalıcı olmayı ve çekiciliği sağlarlarken, toplumla sempatik bir bağ kurmayı da başarıyorlar. Mizah, karmaşık fikirleri basitleştirerek ve daha anlaşılır hale getirerek daha geniş kitlelere ulaşmayı sağlayabiliyor. Bu konuda ODTÜ’lü öğrencilerin mezuniyet tören pankartları ayrıcalıklı ve şimdiden mizah tarihimizde yerini aldı.


“Gülmek İyileştirir” 6


Bugün koleksiyona başladığınız yıllardaki yaşınızda olsaydınız, günümüzdeki genç Oğuz Bey sizce hangi nesnenin koleksiyonunu yapardı?

Dijitalleşen dünyamızda nesnelerin özelliği sanki giderek önemsizleşiyor. Nesneler yerine sanal unsurlara bırakmaya başladı. Blockchain teknolojisi ve dijital sanatın yükselişiyle birlikte NFT'ler (Non-Fungible Tokens) oldukça popüler hale geldi. Özgün dijital sanat eserleri, müzikler, videolar hatta tweet'ler bile NFT olarak koleksiyon yapılabiliyor. Bu tür bir koleksiyon alanı seçmeyi düşünürdüm sanırım. Her bir NFT'nin kendine özgü olması ve sahipliğinin dijital olarak kanıtlanabilir olması cezbedici. Mizahla ilgili bir koleksiyon için viral olmuş komik görseller ve videoların dijital bir arşivini oluşturabilir. Bu, hem güncel mizahı takip etmek hem de internet kültürünün evrimini anlamak açısından ilginç bir koleksiyon olabilir. Ancak yapay zeka gibi araçlar bunlara istediğimiz zaman ve çok büyük bir hızla ulaşmamızı sağladığından koleksiyonerliği olumsuz etkileme riski de taşımıyor değil. 

Bitirirken neler söylemek istersiniz?

Kişisel olarak bu koleksiyonculuğu, mizahın ülkemizdeki izini belgeler üzerinden sürmek, mizahla ifade edilen sosyokültürel yaşamı izlemek, geçmişe ait kültürel mirasın korunmasına katkıda bulunmak, sağlık alanındaki karikatürleri toplamak, biriktirme-toplama-edinme sürecinin bireysel tadını yaşamak için yaptığımı söyleyebilirim. Bu ve benzeri uğraşların genç koleksiyonerlere yeni bir ufuklar açacak olmasını umarım.