"Sanat bir kaçış değil, kalıcı bir izdir." - Alberto Burri

Bazı yerler vardır ki, yüzeylerinde acının ve yeniden doğuşun, yokluğun ve hatıranın izlerini taşırlar. Burri’nin Cretto’su, hayaletimsi beyaz beton genişliğiyle insan kırılganlığına ve kolektif hafızanın gücüne adanmış bir anıt gibi yükselir. Alberto Burri (1915-1995) tarafından tasarlanan bu land art (arazi sanatı) başyapıtı, Gibellina Vecchia’nın 1968’de Belice depremiyle harabeye dönen toprağını sararak, yıkımı nefes alan bir sanat eserine dönüştürmüştür.
Umbria doğumlu ve tıp eğitimi almış olan maddenin cerrahı diyebileceğimiz Alberto Burri II. Dünya Savaşı sırasında ABD’de esirken resme yönelir. Sanatsal araştırmaları, yıpranmış ve basit malzemeler kullanımıyla öne çıkar: jüt çuvallar, yanmış plastikler, çatlak yüzeyler ve metaller gibi. Crettismo, yani kavrulmuş toprak çatlaklarını anımsatan teknik, onun için bir yara ve zaman metaforuna dönüşür.
Savaş sonrası Batı sanatı, yaratım ve yıkım arasındaki ilişkiyi sorgularken, Burri cevabını yaralar, izler, katmanlar ve aşınmalarla verir. Onun sanatı bir temsil değil, yaşayan bir bedendir; hatırlatma değil, tarihin doğrudan deneyimlenmesidir.
Depremden sonra Gibellina halkı sıfırdan inşa edilen yeni bir kasabaya taşınmak zorunda kalır. Ancak eski Gibellina’nın yıkıntıları sessiz bir boşluk, nasıl doldurulacağı bilinemeyen bir yokluk gibi kalır. Belediye başkanı Ludovico Corrao’nun çağrısıyla Burri, Cretto’yu 1984 ile 1989 yılları arasında tasarlar. Harabeleri kaplayan beyaz beton dökümü, şehrin eski kent dokusunu takip eder, sokak ve mahalle düzenini koruyarak bir tür taşlaşmış harita sunar. Ancak şimdi bu yollar ıssızdır; artık sadece hafızanın kalbine açılan geçitler vardır.

Bu eserin amacı yalnızca anmak değil, felaketin hatırasını zamana kazımaktır. Cretto’nun yarıklarında yürümek, bir hayalet şehrin içinde dolaşmak, kaybolmuş seslerin yankısını duymak gibidir. Beyaz ve kompakt beton, paradoksal bir şekilde hafif görünür, bir yara kabuğu gibi, kristalleşmiş bir zaman levhası gibi karşımıza çıkar. Cretto, bir belge arşivi değil, yoklukların müzesidir; artık var olmayan ama başka bir boyutta yaşamaya devam eden şeylerin sessiz tanığıdır.
Burri’nin Cretto’su, sadece görsel ve kavramsal gücüyle değil, aynı zamanda bir uyarı, unutuşa karşı kazınmış bir işaret olmasıyla da önemlidir. O, cesedi olmayan bir mezar, zaferi değil kaybı muhafaza eden bir anıttır. Burada sanat, kolektif bir hafıza sürecine dönüşür; geçmişle açık bir diyalog kurar ve her yeni yorumlamaya alan tanır.
Cretto, antik nekropolleri, küller altındaki kayıp şehirleri, yok olmuş medeniyetlerin kalıntılarını çağrıştırır. Ancak bunu, modern ve neredeyse metafizik bir dille yapar. Bu devasa çevresel heykelde arkeoloji ve avangart, hafıza ve soyutlama iç içe geçmiştir. Anlatı yoktur, retorik yoktur; sadece kör edici beyazlık, sadece yol olup giden çatlaklar, sadece maddeye dönüşen boşluk vardır.

Manzaranın giderek daha fazla kayıtsızlık ve spekülasyona kurban gittiği bir çağda, Burri’nin Cretto’su, sanat ile mekânın, madde ile ruhun birleştiği bir örnek olarak durur. Çatlak yüzeyi tarihin ağırlığını soluyarak, unutmamanın değerini sorgulamamız için bize çağrıda bulunur. O, uzaktan hayranlıkla bakılacak bir eser değil; içinde yürünecek, bedenen ve düşünceyle deneyimlenecek bir alandır.
Onun çatlaklarında atılan her adım, bir hatırlama eylemidir. Üzerine düşen her gölge, geçmişin yankısıdır. Belki de bu beton ve sessizlik şehrinde, Gibellina’nın ruhu hâlâ yankılanmaktadır; geçmiş ile gelecek, yokluk ile varlık, sanat ile hayat arasında asılı durmaktadır. O, tarihin sessiz nefesi, hafızanın sönmek istemeyen derin nabzıdır.
Tıpkı Gibellina gibi, 2023 yılında Türkiye'yi sarsan büyük deprem de yalnızca binaları değil, hafızayı ve kimliği de enkaz hâline getirmiştir. Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman ve daha birçok şehirde yaşanan yıkım, mekân ile bellek arasındaki derin bağı bir kez daha gözler önüne sermiştir. Burri’nin Cretto’su, bu tür felaketler sonrası hatıranın nasıl korunabileceğine, yok olanın nasıl bir iz bırakabileceğine dair güçlü bir referans noktasıdır. Depremin silip süpürdüğü şehirler, yalnızca yeniden inşa edilmekle kalmaz; aynı zamanda bu tür sanat eserleri aracılığıyla hafızayla da yeniden örülür.
Gibellina, 2026 yılı için "İtalya’nın Çağdaş Sanat Başkenti" olarak resmen ilan edilmiştir. Cretto, yokluk ile varlık arasındaki sınırda salınan bir hafıza haritası olarak, yalnızca geçmişi değil, bugünü ve geleceği de sorgular. Bu unvan, Gibellina'nın çağdaş sanatı bir direnç ve hatırlama mekânı olarak nasıl kullandığını tüm dünyaya gösterirken, felaketler karşısında sanatın dönüştürücü gücüne de bir övgüdür.
Burri’nin çatlaklarında yürüyen her adım, yalnızca Gibellina’nın değil, felaket yaşamış tüm şehirlerin hafızasına bir dokunuştur. Belki de bu yüzden Cretto, tarihin ve insanlığın kırılganlığına adanmış sonsuz bir sessizlik anıtı olarak durmaktadır: beyaz, kırılgan, ve unutulmaz.