Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) her üç yılda bir dünyanın her yerinden lise öğrencilerini matematik, okuma ve bilim alanlarında sınıyor. Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA), uluslararası eğitimsel karşılaştırmalarda en önemli ölçüt haline geldi ve eğitim yöneticilerini en başarılı okul sistemlerinden ders çıkarmaya yönlendiriyor. PISA’nın 2015’te yapılan son çalışması yetmiş iki ülkede yarım milyondan fazla öğrenciyi değerlendirdi. Türkiye ellinci sırada yer aldı. Bu çalışmada akranları, ebeveynleri ve öğretmenleriyle ilişkilerine değinilerek elli üç ülkede ilk defa sosyal ve duygusal durumları hakkında katılımcılara daha geniş kapsamlı sorular soruldu. Sonuçta öğrencilerin nihai verimliliğinde okul eğitimi kadar aile koşulları ve psikolojik iyi oluşun da önemli olduğu görüldü. Çalışma, öğrencilerin doğal yatkınlıkları ne olursa olsun başarmayı arzu etmelerinin önemini vurguladı.

OECD diğer insanların baskısından doğan dışsal motivasyonla işin kendisine duyulan ilgi veya işten alınan keyifle alevlenen içsel motivasyonu birbirinden ayırıyor. Çalışmaya göre kendilerini azimli diye adlandıran öğrenciler yani içsel motivasyona sahip olanlar, böyle adlandırmayanlara göre sınavlardan daha az kaygı duyuyor. Buna karşın sınıflarının en iyi öğrencilerinden biri olmayı isteyenler yani dışsal motivasyonla hareket edenler, daha az rekabetçi sınıf arkadaşlarından çok daha fazla kaygılı.

Sonuç olarak kaygı akademik verimliliği azaltıyor. Tek tük birkaç ülkede, özellikle de Singapur’da yüksek düzeylerde rekabet ve kaygıya rağmen sınavlardan yüksek puan alınsa da Dominik Cumhuriyeti gibi kaygı ölçeğinin en üstlerinde gezinen çoğu ülkede PISA bilim değerlendirmesinde ortalamanın altında sonuçlar görüldü. Aksine daha düşük düzeylerde rekabet ve kaygı bildirilen ülkelerde, örneğin Hollanda ve Çek Cumhuriyeti’nde de sınavlardan yüksek puan alındı. OECD’nin ifadesiyle “sadece dış etkenlerle tetiklenen motivasyon, işlevsizleştiren bir mükemmeliyetçiliğe” yol açabiliyor.