COVID-19 günlerinde çocuklarımızın güvenle tam zamanlı eğitime dönmelerini sağlamak önceliklerimizden. Bu, onların sosyalleşmeleri, mutlulukları, fiziksel ve zihinsel sağlıkları, kısacası yaşama ve yaşamın sunduğu olanaklara hazır olabilmeleri için temel bir gereklilik. Uzaktan eğitim kimi öğrenci ve ebeveyne faydalı olsa da çoğu aile için uzun vadede uygulanması zor. Çalışan ebeveynlerde çocukların evde olması başlı başına çözülmesi gereken bir konuyken bir de onların uzaktan eğitimine destek olmak ağır bir yük getiriyor. Çocuklar yalnız kendi iyilikleri için değil, anne babaları çalışabilsin diye de okula dönmeli.
Diğer yandan okullar da kesintisiz tam zamanlı eğitim sağlamaya yetecek alanlardan ve öğretim kaynaklarından yoksunken bu nasıl olacak? Peki, öğrenciler öğrenimlerine sadece okul ve evlerde değil, müzeler, sanat galerileri, kütüphaneler, tiyatro ve konser salonları gibi kültür ortamlarında, hatta botanik bahçelerinde ya da doğanın kucağındaki diğer uygun korunaklı alanlarda devam etseler nasıl olur? Yaşadığımız salgından üç yıl kadar önce İngiltere’de tam da bu amaca yönelik geliştirilen İlkokulum Müzede adlı program eğitimcilere yol gösterebilir. Projenin amacı öğrencilerin eğitimlerinin önemli bölümünü müze ortamlarında almaları halinde kendilerinin ve ailelerin edineceği eğitsel, sosyal ve kültürel kazanımları değerlendirmekti. Öğrencilere yaratıcılığın aşılanabileceği kültür ortamları bu iş için çok uygundu. Yaşadığımız salgında kültür kurumlarının okullara yardımcı olabilmesi için olağan hizmetlerini genişletmesi, çalışanlarının da becerilerini geliştirmesi gerek. Bunun içinse öğretmenler, kurum yetkilileri, hatta ebeveynler arasında işbirliği gerekli. Ancak böylelikle bu kültür kurumları çocuklar, aileler ve bütün bir topluma ilham veren öğrenim yerleri olarak görevlerini fazlasıyla yerine getirmiş olmazlar mı?