Dünya üzerinde yaşayan birçok halkın yeni yıl kutlama geleneği vardır. Çok kadim dönemlere kadar inen bu gelenekler zaman içerisinde sabit kalırken kimisi de değişimden geçmiştir. Söz konusu bu geleneklerin zaman olarak farklar göstermesi aynı zamanda kültürel ortam, iklim ve coğrafi koşulların etkisi ile de ilgili olabilir. Eski yılın bitmesi ve yeni yılın başlamasının kutlanması, daha doğrusu kutlanabilmesi için bir çeşit takvime gereksinim duyulmaktadır.
Doğal olarak farklı kültürlerde kendine özgü takvimler vardı. Belki de bu nedenle dünyanın bir yerinde yeni yılın başlangıcı baharın gelmesiyle kutlanırken bir diğer uygarlığında da yeni yıla güzün girilmekteydi.
Türk halkları da Avrasya coğrafyasının kadim yerlilerinden biridir. En az 1400-1600 yıllık yazılı bir geleneğe sahip bulunan Türk halkları insanlık tarihinde diğer halklarla birlikte önemli roller üstlenmiş, dünya tarih sürecinde mühim bir yer işgal etmiş, etmeye de devam etmektedir. Eski Türklerin ayrıca yüzyıllarca kullandığı 12 hayvanlı takvimi de vardı. İşte takvim deyince akla hemen yıl ne zaman başlıyordu sorusu gelmektedir.
Gerçekten de eski Türklerde yeni yıl başlangıcı ne zamandı? Bu soruyu sormamızın nedeni son dönemde özellikle sosyal medyada ve Türk bilim dünyasında yaşanmakta olan Türklerde geleneksel yeni yıl tartışmalarıdır. Bu konuda biz de bir şeyler söyleme gereksinimi duyduk ve bu yazıyı kaleme aldık.
Türk halklarının geleneksel yılbaşı bayramı ne zaman konusunda çeşitli görüşler mevcuttur. Kimisi ilkbahar ekinoks tarihini işaret ederken kimisi de Ortadoğu’da çam ağacı yok, bu nedenle Noel kutlamalarının esasında Türklere ait olduğunu ileri sürmektedir. Gerekçe olarak da Ortadoğu’da çam ağaçlarının yokluğunu gösterirken bu araştırmacılar çam ağaçlarını Sibirya ile sınırlandırmaktadır. Ayrıca bu grupta yer alan araştırmacılar geleneksel Türk yılbaşının Noelciler ekibine karşı Nardugan bayramı olduğunu ifade etmektedir. Öte yandan bu bilimciler Hıristiyanların Noel Baba’yı uydurduklarını, yani böyle bir şahsiyetin bir efsaneden ibaret olduğunu, oysaki buna karşı Türk kültüründen çıkmış bir Ayaz Ata adlı bir kahramanın var olduğunu ileri sürmektedir. Dolayısıyla onlara göre Hıristiyanların Noel Baba’sına karşı sağlam bir rakip olarak Türklere ait Ayaz Ata adlı bir şahsiyet tarih ve kültür sahnesinde karşımıza çıkmaktadır.
Burada derin çözümlemelere girmeden hemen şunu belirtelim Ayaz Ata ile Kar Kız veya Ayaz Kız olarak Orta Asya’da tanınan kahramanlar aslında Rus kültürü üzerinden gelen şahsiyetlerdir. Zaten adları da Rusçadaki Ded Moroz (Ayaz/Soğuk Dede/Ata) ile Sneguroçka (Kar Kız) sözcüklerinden anlam çeviri yoluyla Orta Asya Türk halklarına kazandırılmıştır.
Bununla birlikte bu konu bağlamında yukarıda kısaca değinilen iki gruptan farklı olarak üçüncü bir cephede yer alan bilimciler ise Sibirya’da çam ağacı yok diyerek esas geleneksel Türk yılbaşının 20 Şubat olması gerektiğini ifade etmektedirler. Onlara göre Tuva ve Moğollar tarafından kutlanan ve kış mevsiminin sona erdiği anlamına gelen “Beyaz Bayram” Sibirya yerlisi Türk halklarından Tuvalar ile Türkler gibi Altay halklarından olan Moğollar tarafından kutlanmaktadır. Şagaa, yani Beyaz Ay adı altında Doğu takvimine göre kutlanan bu bayram varken Türklerin yaşadığı topraklarda çam ağacı yoktu. Bu nedenle de bu üçüncü kümede yer alan araştırmacılara göre çam süsleme geleneği ile Nardugan adlı yılbaşı Türklerin milli bayramı olmayıp esasen Frigya kültüründen gelmektedir. Yine bu grupta yer alan araştırmacılara göre Mart atında kutlanan Nevruz bayramı Türk halklarına ait olmayıp aslında Fars dili konuşan halklara ait kültür çevresinden gelen bir gelenektir.
Kimilerine göre Türk halklarının geleneksel yılbaşı bayramı bahar mevsiminde vuku bulan ilkbahar noktasında kutlanmaktadır. Bu gelenek özellikle Müslüman inanç sistemine mensup olan Türk ve Fars dillerini konuşan halklarda Nevruz adı altında bilinmektedir. Burada ilginç olan ise bu bayramın Müslüman olmayıp Sibirya yerlisi olan Türk halklarında da bilinmesidir. Tabii ki Nevruz bayramı İslamiyet kültürüyle ilgili bir gelenek değildir. Müslüman inanç sistemine mensup Türk halkları derken bunların neredeyse hepsinde bu ilkbahar ekinoks gününde kutlanan yılbaşı bayramının Nevruz adı veya onun Novruz, Nauruz, Naurız, Nooroz vs. gibi çeşitli isim varyantları altında bilinmesidir.
Müslüman Türklerde ilkbahar noktasında kutlanan bayramın adı Farsça kökenli olup “yeni gün” anlamına gelen Nevruz iken acaba Müslüman olmayan Türk halklarında bu anlamda durumlar nasıldır? İşte tam da burada vurgulanması gereken şudur. Geleneksel inanç sistemleri Şamanizm ya da Kamlık olan Sibirya yerlisi Türk halklarında da bu Nevruz adı yerine yılın başlangıcı yılbaşı anlamına gelen Çıl Pazı olarak bilinmektedir. Sibirya Türklerinden Hakas ve Şorlarda Çıl Pazı bayramı geleneksel olarak 21’i 22 Mart’a bağlayan gecenin ertesinde güneşin karşılanmasıyla, ateşlerin yakılmasıyla kutlanmaktadır. Hatta örneğin Hakas topraklarında son dönemde hem Şaman Hakasların bu Çıl Pazı bayramı hem de Müslüman Türk ve gayri Türk halklarının Nevruz bayramı bir arada kutlanmaktadır, ama iki ayrı ad altında gerçekleşmektedir bu kutlamalar.
Şimdi şuna da bakalım. Dünyanın birçok coğrafyasında Yeni Yıl kutlama gelenekleri vardır, belki de bu bayramı kutlamayan kültür de yoktur veya çok azdır. Tarihlerin farklı veya örtüşüyor olması çok etkili değildir açıkçası özellikle olay ilkbahar ile sonbahar ılım ve yaz ile kış gün durumlarıyla ilgiliyken. Örneğin bir medeniyetteki mitolojide tufan ile ilgili motif varsa bu durum başka bir uygarlıktan kopyalanmış olduğu anlamına her zaman gelmeyebilir. Sonuçta gezegenimizin nerdeyse her coğrafyasında su taşkınları mevsimsel olarak yaşanmaktadır. Bu bağlamda Sibirya yerlisi Türk halklarından olup kökleri tarih öncesine inen Şamanizm’i ulusal bir din olarak günümüzde de yaşatmaya devam eden Hakasların kendi Nuh’u olan Purgus anılabilir. Purğus’un inmiş olduğu dağ günümüzde de Rusça Borus ve Hakasça da Han Purğus olarak bilinmektedir. Ortadoğu kökenli inanç ve mitolojilerdeki su taşkını hadisesindeki hayvanların kurtarılması ile ilgili vaziyetin aksine Hakas tufan öyküsünde böyle bir motif yer almamaktadır. İşte yılbaşı bayramını bahar ılımında kutlanması bu bayramın mutlaka Ortadoğu’dan transfer edildiği anlamına gelmeyebilir. Kaldı ki Müslüman Türk halklarının Farsçadan ödünç aldıkları Nevruz kavramı “Yeni Gün” anlamına gelirken Sibirya Türklerinde bu ulu günün adı Yeni Gün değil, Yılbaşı’dır. Yılın başı veya başlangıcı anlamına gelen ve yılda sadece bir kez kutlanan Çıl Pazı bayramının anlamı her gün doğudan doğan güneşle birlikte başlayan yeni gün anlamı arasında şüphesiz ki bir fark var hem de bu fark ciddi bir anlamsal fark olarak durmaktadır iki kavram arasında. Ancak yeni günü yeni yılın ilk günü anlamına getirmek de olanaklıdır, zaten o zaman da anlamsal mantık zinciri uzamaktadır yoksa bu olanaksız bir şey değil, fakat yılbaşı kavramı deyim yerindeyse kendi kendini anlatmaktadır. Özetle buradaki amacımız kültürleri kim daha uzağa tükürük atar misali yarıştırmak değil kesinlikle, vurgulamak istediğimiz her kültürün özgün olmasıdır aslında.
Peki, Türk halklarında Noel Baba mı Ayaz Ata mı konusuna girecek olursak şunları diyebiliriz. Günümüz itibariyle nerdeyse bütün Türk halkları Hıristiyan olup zaman içerisinde tarih itibariyle birçok değişikliğe uğrayıp laikleşen geleneğine göre Yeni Yıl kutlama geleneğini yaşatmaktadır. Hıristiyan deyince de yanlış anlaşılmasın. Örneğin Hıristiyan olan Ruslarda da Yeni Yıl kutlama geleneğinin tarihi Avrupa kültürünü Rusya’ya taşıyan ve yerleştiren, kılık-kıyafette, orduda ve toplumda ciddi dönüşüm niteliğinde reformlara imza atan Rusya İmparatoru I. Petro’dan öncesinde ya güzün ya da baharda kutlanmaktaydı hem de o dönemdeki kutlayanlar Budist veya Ateist değillerdi. Üstelik Yeni Yılın 01 Ocak’ta kutlanması aslında Milattan Önce veya başka bir deyişle İsa’nın doğumundan önce 46 yılında itibaren başlayan bir gelenektir. Hem de bu bayram iki yüze sahip kadim Janus’a ithaf edilmişti, dolayısıyla Hıristiyan değil Pagan bir inanç sistemiyle ilgilidir. Ancak XVI. yy'dan itibaren günümüze kadar dünyanın çoğu ülkede kullanımda olan Gregoryen takvime de göre Yeni Yıl kutlanmasına 01 Ocak’ta devam edilmiştir.
Bu arada ilginç bir bilgi paylaşalım. Gregoryen takvime geçiş Türkiye’de, yani o zaman itibariyle Müslüman Osmanlı İmparatorluğu’nda Hıristiyan Rusya İmparatorluğu’ndan gelen Komünist Sovyet Rusya’sından ve örneğin Hıristiyan Yunanistan’dan daha önce gerçekleşmiştir. Rusya’nın bu takvime geçişi 1918, Yunanistan’ınki ise 1924’tür. Hatta Ateist ve Komünist Sovyet Rusya Halk Komiserliği “tüm medeni halklarla örtüşen bir tarih hesaplama sistemine geçmek için” özel bir kararname çıkarmıştır 26 Ocak 1918 tarihinde. Bu arada Gregoryen takvime tamamen geçiş artık Türkiye Cumhuriyeti döneminde 1926’da gerçekleşmiştir. Sonuç olarak Gregoryen takvime geçişin en son vuku bulduğu ülkeler şunlar olmuştur: Yunanistan, Türkiye ve Mısır. Görüldüğü gibi bu yeni yıl ile ilgili olay o kadar da yalın ve basit değil, tam tersine son derece karmaşık bir hal arz etmektedir.
Şimdi de Nardugan Türk kültüründe var mı sorusuna geçelim. Genelde sosyal medya üzerinde etkileşim içerisinde bulunduğumuz insanların en çok merak ettikleri bir başka konu da Şamanizm’de yeni yıl karşılama geleneğinin var olup olmamasıyla ilgilidir. Özellikle son yıllarda eski Türklere Nardugan adlı bir bayram yakıştırmak özellikle sosyal medya üzerinde adeta bir seferberlik ya da bir kampanya tadında cereyan etmektedir. Bu gerçekliği hesaba katmadan ve üzerinden durmadan es geçmek olmazdı elbet. O nedenle bu konuyu burada kısaca ele almanın yararlı olacağı kanaatindeyiz.
İlk başta biz de adet olduğu üzere şüphecilikten olsa gerek birçok arkadaşın aksine böyle Nardugan adlı bayramın birisi tarafından yapay olarak gündeme sokulduğu kanısına kapılmıştık. Fakat daha sonra araştırınca da Nardugan’ın Rusya’nın İdil-Ural bölgesinde yaşayan Tatar, Başkurt ve Kryaşen Tatarları, ayrıca o coğrafyada yaşayan Fin-Ugor halklarında çok eski zamanlardan beri kutlana gelmekte olan geleneksel bir bayrammış. Bu konuda tanınmış Tatar araştırmacılarından F.S. Bayazitova söz konusu bu Nardugan bayramının aslında daha Hunlar döneminde 12 gün boyunca kutlanan önemli bayramlardan biri olduğu konusunu dile getirmektedir.