Dünyada ilk defa okyanuslardaki insan kaynaklı değişimin boyutu haritalandı. University of Sydney School of Life and Environmental Sciences bünyesinden Dr. Ana Bugnot’in bulgusu gösteriyor ki, okyanusların 0.008’ine eşdeğer olan 30 bin kilometrelik alan, insanlar tarafından hasara uğramış. İnsan etkisiyle değişen okyanusun boyutu, kentleşmiş arazilerin boyutuna neredeyse eşdeğer. Ve bu alan, mangrov ormanları, deniz çayırı yatakları gibi bazı doğal deniz habitatlarının alanından daha büyük. Örneğin, su akışındaki değişiklikler ve kirlilik dahil olmak üzere hasar gören alanlar hesaplandığında, insanlığın ayak izi aslında iki milyon kilometrekareye kadar yayılabiliyor. Bu, okyanusların tümünün yüzde 0,5’inden fazla.
Okyanuslardaki değişimler tünel ve köprülerden etkilenen alanları da kapsıyor; enerji çıkartma altyapıları, nakliye limanları ve marinalar, balık yetiştirme çiftlikleri de bu verilere dahil. Dr. Ana Bugnot, insan eliyle değiştirilmiş doğal alanların her daim söz konusu olduğunu fakat değişim hızının artığını söylüyor: “Milattan önce 2000’lerden beri bir değişim söz konusu. Sonrasındaysa dalgakıran benzeri yapılar oluşturularak, ticari limanlar inşa edilerek deniz trafiği desteklendi. 20. yüzyılın ortalarından itibaren okyanustaki yapılaşma hız kazanarak olumlu ve olumsuz birçok sonuç ortaya çıkardı.” Ve ekliyor: “Örneğin, suni resifler turizmi yönlendirmek ve balıkçılığı caydırmak adına 'özel alan' olarak kullanılıyorken bu altyapı aynı zamanda deniz otları, çamur tabakaları ve tuzlu bataklıklar gibi hassas doğal yaşam alanlarını da etkileyerek su kalitesini değiştirebilir. Deniz gelişimi çoğunlukla kıyı bölgelerinde yani biyolojik olarak en çeşitli ve en üretken üretken okyanus ortamlarında meydana geliyor.”
Magma yazarı ve Deniz Biyoloğu Mert Gökalp insanın okyanuslardaki etkisini şöyle anlatıyor: “Düzeltme, parçalama, kazma, şekil verme ve yıkım şeklinde uygulanan inşaat faaliyetleri, bir başka deyişle, insan eliyle doğayı şekillendirme çalışmaları, gezegen ekosistemleri için günümüzdeki en büyük tehditlerden birisi. Üstelik bu faaliyetler, yalnızca yaban arazilerde olduğu gibi baraj, yol açma, maden arama, tarım ve kentlerde olduğu gibi yıkıcı değil, bazen de iyi temennilerle başlatılmakta.”
İyi temennilerle başlatılan projeler ne demek? Mert Gökalp’e kulak verelim: “Örneğin, Avrupa kıtası, günümüzde insan eliyle en fazla dönüştürülmüş toprağa sahip alanların başında geliyor. Ancak doğal alanların eski kimliklerine kavuşturulma çalışmaları günümüzde Avrupa'da pek çok noktada yapılıyor. Sulak alanlardan tutun da derelerin, orman alanlarının devletler tarafından düzenlenmesi bugünlerde en büyük tartışmaların yaşandığı konulardan birisi. Ve bu doğal alanlar, doğaya geri kazanım adı altında yeniden değerlendiriliyor.”
“Sondaj ve okyanus maden arama faaliyetleri gezegen ve bizler adına korkutucu.”
Çeşitli yerel ve uluslararası üniversitelerden ortak araştırmacıların katıldığı araştırmada Dr. Bugnot, gelecekteki okyanus ayak izi genişleme oranını da tahmin ederek, rakamların endişe verici boyutta olduğunu vurguluyor: “Örneğin, kablolar ve tüneller dahil olmak üzere enerji ve su ürünleri yetiştiriciliği altyapısının 2028 yılına kadar yüzde 50 ila 70 oranında artması bekleniyor. Yine de bu tahminin eksik tarafları var. Dünyanın birçok yerinde yetersiz yasal düzenlenmeden dolayı okyanus gelişimi hakkında bilgi eksikliği var.” Araştırmacılar, öngörülen genişlemeyi, deniz seviyesinin yükselmesi ve iklim değişikliği nedeniyle kıyı erozyonu ve su baskınına karşı insanlarda artan savunma ihtiyacıyla ulaşım, enerji çıkarma işlemlerine bağlıyor.
Mert Gökalp, Dr. Bugnot ve ekip arkadaşlarının çalışması için şöyle söylüyor: “Denizel alanlar ve kıyılar, makalede anlatıldığı üzere, insan eliyle dönüştürme faaliyetlerinde en sert müdahalelere maruz kalan bölgelerdir. En gelişmiş ülkelerde dahi açık denizler, denizel alanlar petrol ve doğalgaz platformları, rüzgâr ve güneş santralları benzeri enerji üretim alanlarına ayrılır. Kıyılar ise kentsel ve endüstriyel gelişim, turizm, deniz canlıları yetiştiriciliği adı altında büyük etkiye maruz bırakılır. Karaları sahiplenen insanlık, denizleri sahipsiz bir kullanım ve faydalanma alanı olarak görmekte. Çin gibi ülkelerin balıkçılık filoları, her denizde faaliyet göstererek okyanuslardaki deniz canlıları üzerinde büyük yıkım yaratmakta. Günümüzde derin sondaj ve okyanus maden arama faaliyetlerinin, teknolojinin gelişmesiyle kutuplara kadar yayılacak boyuta gelişi şüphesiz ki gezegen ve bizler adına korkutucu. Bu nedenle de okyanuslardaki insan etkisinin global düzeyde incelendiği bilimsel yayınların sonucunda alınacak kararlarla, devletlerin ve uluslararası şirketlerin hırslarına yenik düşmemesi oldukça önemli.”