Aslan balığı (Pterois miles) Akdeniz’de ilk kez 1991 senesinde görülüyor. Tek bir birey İsrail’de kayda geçiyor. Bu dönemden sonraki ilk kayıt 2012’de yine aynı bölgeden. Bizse 2013 yılında bu kayıtlardan habersiz birkaç denizsever olarak, Kaş’a gelen ilk aslan balığını fotoğraflayıp görüntülerini aldığımız sıralarda, acaba Karayiplerde gelişen durum bizde de gerçekleşir mi, diye hiç düşünmedik. Çünkü her gelen canlı istilacı olmayabilir ya da her gelen göçmen canlı istilacı potansiyeline kavuşmayabilir. Kaldı ki Karayiplerdeki kampanyaların ve aslan balığı avlama yarışmalarından haberdardık. Balığın çekiciliği, ihtişamı, zehirli oluşu ya da salt hikâyenin ilginçliğinden midir nedir, gece gündüz Heybeliada’daki bu balığı çekmeye başladık. Türkiye’nin çeşitli yerlerinden, başka görüntüleme uzmanları da gelip bu canlıyı çekmeye başladı. Tek bir balık, aslan balığı Kaş-Kekova Koruma Alanı’nın yıldızı olmuştu âdeta ve biz, bu balığı ve daha sonraki senelerde gelişecek olayları kameraya alıp bir belgesel yapma düşüncesindeydik o dönemlerde. Aynı sene içerisinde gördük ki tünel dalış noktasında ve bir noktada daha ikinci ve üçüncü bireyler mevcuttu. Bir sonraki yıl orfoz belgeseli için rutin çekimleri yaptığımızda daha çok aslan balığı görür olduk. Bir sene içerisinde yayılımını artırmıştı; gördüğümüz kadarıyla popülasyonları onlu yirmili rakamlara ulaşmıştı. Takip eden senelerdeyse Aslan balığı sayısı matematik tabiriyle geometrik şekilde artış göstermiş, artık takip edilemez duruma gelmişti. Artık her kayanın altında, çatlakta, mağarada, batıkta, her dalış noktasında ve her derinlikte görülüyordu ve biz bu ilk aslan balığının hikâyesini kayda almak için belgeseli geliştirmekte ağır kalmıştık. Yani aslan balığının yayılım hızına yetişememiştik.

Karayip sularının köpekbalığı, orfoz, akya, müren gibi avcıları aslan balığını tanımıyor; avlanabilecek bir balık olarak görmüyor. Bu durum aslan balığına iki taraflı bir fayda sağlıyor: Hem avcılardan korunuyor hem de rahatlıkla av bulabiliyor.
Aslan balığını Curacao, Kızıldeniz, Borneo, Maldivler ve Florida kıyılarında defalarca çekmeme rağmen kıyılarımızda çekmek çok ilginçti. Bir tekne mesafesinde tropik bir balığa ulaşmak çok çekiciydi benim için. Balığın hareket tarzını, davranışlarını, aralarındaki ilişkiyi, başka balıklarla ilişkisini daha önce defalarca gözleme şansı bulmuştum. Avlandığı anlara, gece dalışlarında benim video ışığımdan yararlanış şekline ve zemin hattında kanatlarını açarak av arayışına tanık olmuştum. Doktora çalışmam sırasında, normal dalış zamanları dışındaki saatlerde sualtındaki kritik deneyleri tamamlamak için suyun altında saatlerce kalıp bir aslan balığı ailesiyle yakınlık kurmuştum. Bize ve cihazlarımıza duydukları ilgi, yaşam alanlarındaki bu yabancılara karşı korkusuz davranışları ve av peşinde sabırla yüzüşlerini not almıştım. İstilacılar belgeselinin yapımı sırasında elimdeki bunca gözleme ve kayda rağmen, bu balığı daha faza gözlemlemem gerektiğini hissetmiştim. Normal dalış zamanlarımız, gece dalışları hariç, gün içerisindeydi ve toplamda 3 - 4 saati geçmiyordu. Aklıma 24 saatlik gözlem fikri geldiğinde, büyük heyecan duyup bu fikirden hemen istilacı canlılar konusunda uzman arkadaşım Dr. Aylin Ulman’a bahsettim. Belgesel için değerinin farkındaydım ama Aylin ile yaptığımız konuşmada bu gözlemin bilimsel olarak da oldukça faydalı olabileceği ihtimali ortaya çıktı ve detaylı bir şekilde irdelemeye başladık konuyu. Oldukça fazla soru işaretine rağmen bir avantajımız vardı: İkimizin de balığa dair yüzlerce saati içeren gözlemimiz, benim dalış hocalığı ve sualtında bilimsel deneysel düzenek hazırlama tecrübelerim. Bodrum sualtının her karışını tanımam dolayısıyla ve lojistik nedenlerle çalışmayı Bodrum’da yapmaya karar verdim. Kafamdaki bir başka konuysa lojistik sorulardı.

Dalyan açıklarında yirmi metre altına tek nefesle derin dalışlar gerçekleştiren yamaç paraşütü pilotu Sami Fındıklı ve yeni avladığı erişkin aslan balığı. Aslan balığının avcılığı doğa severleri ikiye bölmüş durumda. Bir kesim, insan hatasıyla Akdeniz’e gelmiş, endemik canlılara zarar veren, Karayipler ve Doğu Akdeniz’de büyük problemler yaratan bu canlının popülasyonlarının dengelenmesi için avlanması gerektiğini düşünüyor. Diğer kesimse bir canlının katline ne olursa olsun bizim karar veremeyeceğimiz görüşünde ve doğanın, yeniden bir denge kuracağını savunuyor.
Daha önce kimse bir balığı 24 saat boyunca kesintisiz izlememişti. Bunda başarılı olmanın tamamen bir ekip çalışmasına ve iyi planlamaya bağlı olduğunu biliyordum. Kafamda dönen bir sürü başarısızlık senaryosunu bir miktar engellemek için ekip kurmaya giriştim. Aşkın Dalış merkezine giderek gözlem lokasyonu belirlemek için Bodrum Karaada civarında dalışlar gerçekleştirdik. Burada uygun sayıda, farklı yaş ve cinsiyetleri de içerecek bir grup bulmak önemliydi. Dalışta karşılaştığımız yıkılmış bir antik tiyatro sütununu andıran, zeminden haddinden fazla çıkık bir kaya bloğu, iç alanının genişliği ve rahatlıkla gözleme izin vermesi sebebiyle dikkatimi çekmişti. Kayanın içerisinde ve etrafındaki beş aslan balığı, bu balıklardan birinin haddinden fazla cesur oluşu nedeniyle gözlem yeri olarak bu kayada karar kıldım. Kayanın 9 metre derinliği ve bulunduğu koyun sakinliği, fırtınaya ve dalgaya nispeten kapalı oluşu, özellikle gece dalışları için güvenli bir ortam sağlayacaktı. Gözlem alanımızı ve aslan balığı ailemizi tespit ettikten sonra, ekibi oluşturduk, toplam 14 dalıcı ve lojistik elemanlar ayarladık, jeneratör ve malzemeleri ayarlayıp belirlediğimiz tarihi yani 13 Ağustos’u bekleyişe geçtik.

Aslan balığı Akdeniz’de yıl içerisinde çoklu üreme gerçekleştirebiliyor ve tek seferde milyonlarca yumurta bırakabiliyor. Yüzen yumurtaları bir ay boyunca planktonik bir yaşam sürdürdüğü için, akıntılar sayesinde uzak kıyılara yolculuk gerçekleştirerek zemine çöktükleri yerde rahatlıkla koloni kurabiliyor. Yavrular, avcılık yetenekleriyle bolca beslenerek hızla gelişip çabucak üreme kabiliyetine erişiyor.
Aylin ile kafamızdaki sorularla birlikte 06.30’ta limandan ayrılıp 45 dakika sonra Karaada’daki koyumuza demirledik. Ekip brifingi yapıldı, ekibe dikkat edilmesi gereken iki atak davranışını tarif ettim (zeminde yatay ve dikey) ve hazırlığa geçtik. Avların öğleden sonra ve sabaha karşı gün batımı ve doğumun dolacağını biliyorduk. Ama gece boyunca ne olacaktı? Bu soru işaretiydi bizim için. Herhangi bir aksiliğe karşı ve programı düzgün başlatmak adına ilk ekipte ben ve görüntü yönetmeni Volkan Çalışır dalışa geçtik. Kayamıza vardığımızda bizi bir sürpriz bekliyordu. Beş adet olması gereken balıklardan yalnızca biri ortada gözükmekteydi. O anda çalışmanın burada yapılamayacağını anlayarak balıkları aramaya giriştim. Yaklaşık 25 metre ötede 14 metrede kayaların yarım ay yaptığı ve derine doğru döküldüğü bir noktada üç birey tespit ettim. Dördüncü bireyi de hemen ilerde kayda geçtik ve biraz derin olsa da çalışmayı buraya taşımaya karar verdim. Yarım ay içerisindeki ve diğer birey hareketsiz beklemedeydi. Değişim için gelen arkadaşlarımıza değişikliği aktarıp çıkışa geçtik. Teknede hızlı bir toplantının ardından Aylin’e ve diğer grup elemanlarına değişikliğin nedenini açıklayıp çalışmaya devam ettik. Gün boyunca arkadaşlarımızdan gelen haberlerde balıkların ufak tefek yer değiştirmeler haricinde bulundukları oyuktan dışarı çıkmadıkları haberi geldi. Aynı grup 16 metre derinlikte, gözlem alanına yaklaşık 15 metre uzakta bir başka bireyi tespit etti. Onu da aile içerisine dahil ettik. Gruplardan bir başkası ise 17 metrede bir yavru aslan balığı kayda geçti. O da altıncı birey olarak aslan balığı ailemizi tamamladı. Tunç, dişi bireylerden birinin, bazı ufak balıklara karşı ilgi duyduğunu anlattı. Dalış hocası Çağdaş Oralkan ile sualtındaki haritamızı çizerken, orta boydaki bireyler harekete geçince nasıl takip edeceğimizi ve ayrılacağımızı anlatırken en büyük korkuma değinmişti aslında. Aslan balıklarının hareket alanı sınırlıdır. Av sırasında bir miktar kayalarının dışına taşarak, zeminde gezinerek ve dairesel hareketler çizerek av arayışına geçerler. Ama bu hareket alanının çapı kaç metreydi ve gözlem alanımızın dışına çıkacaklar mıydı? Kafamdaki en büyük soru işareti de buydu. Aylin, ekibe tanıyabilmeleri için daha açık renkteki dişi ve siyah tonlarında olan erkek bireylerin farklarını anlattı.
Tunç, saat 18.00 dalışında, bizim balıkların alanı içerisine bir dişi ve bir erkek olmak üzere iki iri bireyin 18 metrede, kayalık ve deniz çayırlarının birleştiği noktada kıyı tarafından geldiklerini ve (bizim balıklar daha hareketsiz olduğu ve görüş iyi olduğu için) balıkları takibe geçtiğini aktardı. Dişi bireyin özellikle papaz balığı yavrularıyla çok ilgili olduğunu, yeşil renkteki gün balığı yavrularına hallendiğini, iki kez atak yapıp başarısız olduğunu aktardı. Dalış arkadaşım Alice ile alana gittiğimizde gezinen bu iki balık hemen dikkatimizi çekti. Bizim balıklar daha hareketsizdi. Alanımızdan kıyıya yönelen diğer bir aileye ait ve bizimkilere nazaran daha irice olan balıkları (25 - 30 cm boylarında) takip etmeye başlayınca kısa süre içerisinde anladım ki öndeki dişi birey av arayışında, arkadaki erkek bireyse bu dişinin peşindeydi. Dişi yatay ve dikey şekilde papaz balıklarına sulanıyor ama bir türlü atak edecek yakınlığa gelemiyordu. Balıklar 30 metre kadar uzaklaşıp kendi alanları olduğunu tahmin ettiğim noktaya geldiler. Risk alarak bizim balıkları bıraktım. O esnada 35 cm olduğunu tahmin ettiğim dev bir erkek diğer erkeğin alanına girmesine öfkelenerek tüm yüzgeçlerini heybetli bir şekilde açarak erkek aslanı karşıladı ve alanının dışına kovalamaya başladı. Dişiyi takip etmekte kararlı olan diğer erkekse her seferinde geniş yaylar çizerek dişinin yanına tekrardan geldi. Dişimiz av hareketi sergilemeyince, dalışın sonuna doğru bizim gruba dönerek hareketlendiklerini gözlemledik. Âdeta bir sinyal almışlardı, düşen güneş ışınlarıyla birlikte erkek olduklarını tahmin ettiğim genç bireylerin kafalarını toslar vaziyete getirerek birbirlerine kafa tuttuğunu, topluca daha derindeki kayalara hareketlendiklerini gözlemledik. Aslan balıkları benim dome portumun (lens haznesi) ayna görüntüsü yaratması ve aynada gördükleri aslan balığına karşı hep meraklıdır. Bu şekilde heyecanla kamerama gelen bir bireyin aslında dışardan gelen ailenin dişi bireyini karşılamak niyetinde olduğunu anladım. Sonraki ekibe teslime ettik balıkları ve çıkışa geçtik. Ardımızdan gelen ekiplerden, hareketin arttığına dair haberler gelirken, avlanmaya başladıkları ve kameraya alındığına dair haberler gelmeye başladı. Tunç’tan zemine 90 derecelik açılar yaparak papazları yakaladığını, ava hızla atak yaparak atıldığını ve beş saniye çiğnemenin ardından yutup tekrar başka avlara yöneldiği bilgisi geldi. Ardından Aylin ve diğerlerinde gece karanlığında aktifliklerinin azaldığına ve ışıklarımızdan tedirgin olduklarına dair haberler gelmeye başladı. Efe bir balıkta gördüğü yara izlerinin, hemen üstlerinde yuvalamış sivri dişli müren tarafından yapılmış olabileceğini söyledi. Sivri dişli müren geceleri ortaya çıkan bir türdür. Efe'nin açıklaması hepimize mantıklı geldi.
Benim gece 01.00’daki dördüncü dalışıma geçerken belgeselde kullanmak için ana kameramızla av görüntüleri almamız gerektiğinden stresliydim. Önceki grupların anlattığı gibi güçlü ışıkların balıkları rahatsız ettiğini gördüm. Kırmızı ışığa geçiş yaptım ancak burada da pek hareket oluşmadı. Yaklaşık 20 dakika süren hareketsizlik sırasında, ana ışıklarımın en alt seviyesinde yaktığım video ışıklarının aydınlattığı karanlıkta, derinlerden gelmiş garip gece canlılarını seyrederken sağımda ilginç bir gölge ve hareket gördüm. Aslanlardan bir tanesi beni ve ışığımı takipteydi. Işığın çektiği bin bir türlü solucan, yavru balık ve diğer avların coşkusuyla peşimden geliyordu. Zeki balık seni, diye içimden geçirip beraber dolaşmaya başladık. Işığıma tutulan gümüş balığı gibi şaşkın balıklar yakınına geldikçe şimşek gibi atılıp bir bir avlamaya başladı bu talihsiz canlıları. Bu sırada diğerleri de ortama ayak uydurup hareketlenip ava çıktılar. Sinarit yavrusu olduğunu düşündüğüm iki santimlik yavrulardan bir tanesini kaptı dişi aslan balıklarından birisi, sonra kavrayamayıp dışarı tükürdü talihsiz yavruyu. Ekip arkadaşlarımın verdikleri bilgiler ve 20 dakikalık gözlem süresi içerisinde anladım ki balıklar geceleri karanlıkta çokta bir şey göremedikleri için inaktif hale geçiyor. Ancak yapay bir ışık onlara yol gösterip avları önlerine çıkartırsa şayet bu durumu fırsat bilerek yeniden aktifleşip avlanmaya kaldıkları yerden devam ediyorlar. Bu onların öğrenme kapasitelerinin gelişkin olduğu, yeni gelişen şartlardan kendilerine avantaj elde edebildikleri, değişen ortam şartlarına karşı uyum hızlarının en üst seviyelerde olduğu gibi düşüncelerin aklımda dönmesine sebep oldu. Aslan balıkları fırsatçı canlılar ve beyin kapasiteleri, risk alma iç güdüleri ve uyum kabiliyetleri, istilacı canlı olabilmek adına onlara bir avantaj sağlıyor. Oburlar ve doymak bilmiyorlar. (Bir dostum bana aslan balığı midesinden çıkarttığı 12 karavidayı göstermişti geçen sene).

Süveyş Kanalı’nın 2015 senesinde genişletilmesi göçmen canlıların kanaldan geçerek Akdeniz’e akışındaki son engeli ortadan kaldırmış oldu. Balon balığı ve aslan balığının bu kadar başarılı olmasının sebeplerinden biri de bu olabilir belki...
O dalışta istediğim av görüntülerini ve bilgileri alarak bayrağı diğer ekibe teslim etmiştim. Sabaha karşı balıklar yeniden aktifleştiler ve av davranışı sergilediler. Favori avları olan papaz balıkları, gün balıkları ve kardinallerin peşinden koşmaya devam ettiler. Bu dalışlar sonucunda tüm korktuğum başıma gelmemişti. Balıkları hiç gözden kaçırmamıştık ve 24 saat boyunca ailemizi takip halinde kalabilmiştik. Gözlemlerimiz daha önceki atak davranışlarını teyit ederek, mide analizlerini doğrulamıştı. Kardinal, papaz, gün balığı gibi kaya arasına sıkıştırdıkları resif balıkları ana hedefleriydi. Ancak karavida, karides, yengeç yavruları gibi önlerine çıkan kolay avları da es geçmiyorlardı. Bizim ailemiz (10 - 25 cm arası bireyler) 10 - 15 metrelik bir çapın dışına 24 saat boyunca çıkmamıştı. Ancak iri bireylerin olduğu diğer gruptaki bireylerden bazısı yaklaşık 50 metrelik bir çapta hareket etmişti. Bu da iri balıkların daha cüretkâr olduğu ve yaşam alanlarının daha geniş olabileceği düşüncesini doğrulamıştı. Her ne kadar av sırasında bazen başarısız olsalar da upuzun karın ve sırt yüzgeçleriyle dikenlerini, geniş solungaç yüzgeçlerini açtıklarında kaya arasında sıkıştırdıkları balıklara kaçış alanı bırakmıyorlardı. Kocaman ağızlarıysa her tür ava atılmak için ideal yapıda ve iri avları yutmak için mükemmel tasarımdaydı.

Aslan balığı Akdeniz’de yıl içerisinde çoklu üreme gerçekleştirebiliyor ve tek seferde milyonlarca yumurta bırakabiliyor. Yüzen yumurtaları bir ay boyunca planktonik bir yaşam sürdürdüğü için, akıntılar sayesinde uzak kıyılara yolculuk gerçekleştirerek zemine çöktükleri yerde rahatlıkla koloni kurabiliyor. Yavrular, avcılık yetenekleriyle bolca beslenerek hızla gelişip çabucak üreme kabiliyetine erişiyor.
Akdeniz’de aslan balığının predasyonunu gerçekleştirdiği bilinen canlılar, orfoz (sadece bir video ve orfoz ve lahozların mide içerikleri), fok ve Caretta (ölü aslan balıklarını yerken görüldü) ve Aylin’in mide analizlerinden çıkan sonuçlar doğrultusunda yine bir istilacı canlı olan balon balığı (Lagocephalus scelaratus). Dr. Aylin Ulman Akdeniz’den birçok bilimciyi bir araya getirdiği çalışmasında (Frontiers in Marine Science) şöyle diyor: “Bu istilanın ve diğer istilacı canlıların popülasyonunun önüne geçilebilmesi için insan müdahalesinin şart olduğu ve Akdeniz’in doğal yollardan yerli türlere kıyasla pek çok avantaja sahip bu türlerle başa çıkamıyor.” Akdeniz, insan eliyle şartlarıyla oynanmış, kirlilik, yapılaşma ve turizm baskısı altında olan ve piramidin tepesindeki avcıları aşırı avlanarak sayıları indirgenmiş bir deniz. Tanıdıkça ve avlamayı öğrendikçe iri akya türleri, mürenler, orfoz ve lahos türleri, köpekbalıkları gibi avcıların aslan balığını alma şansı var. Ama bu olana kadar, aslan balığı popülasyonlarını dengelemek için balıkçının bu balıkları avlamasını sağlamamız, aslan balıklarına restoran mönülerinde yer vermeye başlamamız, yüzgeç ve kuyruklarından takılar yapmamız gerektiğine inanılıyor. Akdeniz’de çeşitli gruplardan yaklaşık 500 ila 800 arası göçmen tür mevcut. Şimdilerde Akdeniz’de yayılması beklenen ikinci bir aslan balığı türü mevcut. Yeni gelen sürüler halinde yaşayan zehirli dikenlere sahip çizgili kedi balığının da yayılması muhtemel. Taş balığı Akdeniz’de görüldü ve sularımıza gelebilir. Aslan balığı ise sınır tanımıyor, batıda Akdeniz’in ortasına Malta ve Tunus kıyılarına kadar ulaştı. Kuzeyde ise güney İzmir kıyılarına ulaştılar. Çanakkale’de dahi görüldüğüne dair duyumlar geliyor. Balon balığı ise tüm Akdeniz’i sarmış durumda. Bu durumda sizce insan müdahalesi gerekir mi? Nesli tehdit altında ve balıkçılık baskısı altında olan türlerin yerine aslan balığı, papağan balığı, sokar balığı gibi türleri tüketmeli miyiz? İşte İstilacılar belgeseli, bu tartışmalı konuları ve Akdeniz’deki istilanın hikâyesini anlatıyor.
MAGMA EKİM 2021 / SAYI 57